(Bu yazı ilk önce Independent Türkçe’de yayınlanmıştır.)
Zazaca ya da Dersimlilerin kendi dillerini tarif ettikleri şekliyle Kırmancki; Türkiye’de Türkçe ve Kürtçeden sonra en çok konuşulan üçüncü dil.
Buna rağmen, UNESCO tarafından dünyada “güvende olmayan diller” arasında gösteriliyor.
Hint Avrupa Dil ailesinin Kuzeybatı İrani grubuna mensup olarak kabul edilen Zaza dili, yaklaşık olarak 4-6 milyon insanın anadili.
Bingöl ve Dersim başta olmak üzere; Elâzığ, Diyarbakır, Sivas, Erzincan, Bitlis, Muş, Adıyaman, Şanlıurfa gibi illerde ve bazı ilçelerde konuşulan Zaza dili; UNESCO kriterlerine göre “kuşaktan kuşağa aktarılmaması, konuşan insan sayısının azalması, kullanım alanlarının seyrelmesi, eğitim ve yayın dili olmaması, materyal ve belge eksikliği, devletin azınlık dillerine karşı tutumu” gibi nedenlerle halen ‘güvenli’ kategoriye yükselebilmiş değil.
Her ne kadar iki üniversitede Zazaca bölümleri kurulmuş ve çeşitli sivil toplum örgütleri ile gönüllüler tarafından kurslar düzenlenmiş olsa da UNESCO kriterlerinin neredeyse hepsinin halen varlığını devam ettirmesi yüzünden, yeni kuşakların anadilleriyle buluşması giderek zorlaşıyor.
2013 yılında itibaren dil, kültür, inanç ve tarih araştırmaları yapmak amacıyla kurulan Dersim Araştırmaları Merkezi (DAM) geçtiğimiz günlerde başlattığı bir kampanyayla Zazaca-Kırmanckiye dikkat çekmek için yeni bir girişim başlattı.
Derneğin sosyal medya araçlarını kullanarak başlattığı kampanyanın adı “Her Güne Bir Kırmancki Kelime”.
Twitter, Facebook ve Instagram üzerinden hafta içi her gün saat 09.00’da Dersim Araştırmaları Merkezi’nin hesaplarından bir Kırmancki kelime ve onun Türkçe karşılığı, ayrıca Kırmancki bir deyim-atasözü ve onun Türkçe karşılığı yayımlanıyor.
DAM’ın ve aynı zamanda Dersim‘in simgelerinden olan Kırmancki “Diksileman” olarak adlandırılan İbibik kuşunun süslediği sosyal medya paylaşımları hayata geçer geçmez, özellikle anadili Zazaca olanların büyük ilgisini çekti.
Öyle ki, pek çok takipçi günün kelimesini görmek, okumak ve yorum yapak için paylaşım saatini beklemeye başladı.
Biz de çalışmalarını İstanbul ve Dersim’de sürdüren DAM’ın yönetim kurulu başkanı Selman Yeşilgöz’ün kapısını çalarak, ona hem Kırmancki konusundaki çalışmalarını hem de kampanyanın detaylarını sorduk.
DAM bugüne kadar neler yaptı?
Yeşilgöz, öncelikle bilmeyenler için 9 yıl önce kurdukları derneklerini anlattı:
Dersim Araştırmaları Merkezi yani Dersim Dil, Tarih, inanç ve İnanç Araştırmaları Merkezi olarak 2013 yılında faaliyetine başladı. DAM’ın amaçları arasında dil, kültür, inanç araştırmaları yapmak, belgeleri toplayıp arşivlemek, yine bu amaçla gazete, dergi, kitap yayıncılığı yapmak, kayıp ve dağınık bir kültürün tüm öğelerini bir çatı altında toplamak ve herkesin ulaşıp paylaşmasını sağlamak gibi önemli hedefler var. DAM kuruluşundan bugüne kadar belli bir zaman dilimleri içinde bu işlevine paralel olarak pek çok faaliyette bulundu.
DAM’ın çatısı altında Dersim gazetesi ve DAM Yayınları‘nın da yer aldığını pek çok kitap da yayımladıklarını belirten Yeşilgöz; en önemli hedeflerinin Dersim’le ilgili lehte ya da aleyhte bütün yayınları toplayıp, bir kütüphaneye dönüştürmek olduğunu söyledi.
Faaliyetlerinin yayınla sınırlı olmadığını ifade eden Yeşilgöz, her yıl 4 Mayıs’ta Seyit Rıza ve arkadaşlarının idamlarına yönelik anma etkinlikleri düzenlediklerini ve aynı zamanda Dersim’de son zamanlarda önemli sorun başlıkları olan barajlar, madenler ve orman yangınlarına ilişkin de araştırmalar yaparak bunu raporlar halinde kamuoyuna duyurduklarını anlattı.
DAM’ın önemli misyonlarından biri olan Dersim inancını korumaya yönelik çalışmalar nedeniyle, “inancın asimile edilmesine yönelik girişimleri de sahada yakından gözlemlediklerini” belirten Yeşilgöz, Dersim’de ‘devlet destekli’ olarak faaliyete geçirilen tarikat ve cemaatleri de ilk kez kamuoyuna kendilerinin duyurduğunu vurguladı.
“Kullanılan bütün diller bu coğrafyanın dilleridir ve hepsinin sahiplenilmesi gerekiyor”
Bu uzun girizgahtan sonra Selman Yeşilgöz, Kırmancki kampanyasına neden ihtiyaç duyulduğunu ve kampanyaya gelen tepkileri anlattı:
DAM’ın çalışmasının ana damarlarından biri anadildir. Anadilimiz, UNESCO’nun verilerine göre kaybolmayla yüz yüze olan diller arasında yer almaktadır. Kampanyayla anadilimize dikkat çekmek, anadilimizin konuşulmasını yaygınlaştırmak ve bu yöndeki çalışmalara küçük de olsa bir katkı sunmayı amaçladık ve bu nedenle de her güne bir Kırmancki kelime kampanyasını başlattık.
“Tabii ki Dersim’in çok kültürlü, çok dilli bir yer olduğunu unutmuyoruz” diyen Yeşilgöz, “Dersim’de Kırmanckinin yanı sıra, Kurmanci de Türkçe de var. Tekçi bir anlayışla bu iki dili reddetmiyoruz. Dersim coğrafyasında kullanılan bütün diller bu coğrafyanın dilleridir ve hepsinin de sahiplenilmesi gerekiyor. Ama öncelikle Kırmanckiyi ele almamızın sebebi; UNESCO raporlarına kadar giren ‘tehlike’ vurgusudur” şeklinde konuştu.
“Kampanyamızda kullandığımız ağız, Dersim ağzıdır”
Selman Yeşilgöz’e kampanya konusunda yapılan eleştirileri de sorduk.
Zira bazı kullanıcılar da paylaşılan kelimelere dair, “Biz böyle demiyoruz”, “Bizim orada öyle değil de böyle yazılıyor” şeklinde yorumlar yapıyor.
Yeşilgöz, Kırmanckinin (ki Zazaca ya da Kırdaşki da olarak niteleniyor) sadece Dersim’de değil, pek çok kent ve ilçede konuşulduğunu, kendilerinin yaptığı kampanyanın Kırmanckinin “Dersim ağzı” olduğunun altını çizdi:
Anadilimiz Dersim’den Bingöl’e, Çermik’e, Varto’ya, Hınıs’a, Adıyaman’a kadar pek çok yerde konuşuluyor. Bizim kampanyamızda kullandığımız ağız, Dersim ağzıdır. Hiçbirimiz dil bilimci değiliz. Bütün ağızları yazmak dil bilimcilerin, tarihçilerin, antropologların işidir.
Bu dile Dersim’de Kırmancki denir, Bingöl’de Zazaca denir, Diyarbakır’da Kırdaşki denir. Tıpkı Kurmanci lehçesinde olduğu gibi Zazaca’da da çeşitli ağızlar vardır. Bizim Zazaca tabirine karşı bir alerjimiz de yok, ama sonuçta Dersim’de yaşayan insanlar anadillerini Kırmancki olarak adlandırıyor.
Tekrar etmek gerekirse, kampanyamız bir duyarlılık ve dikkat çekme kampanyasıdır. Tartışmaların başlaması olması bile bizim için sevindirici bir aşama.
Peki, Kırmancki-Zazaca dili, niye Kurmanci lehçesine göre daha fazla tehlike altında?
Selman Yeşilgöz, bu soruyu da şöyle yanıtladı:
En önemli nedeni yoğun asimilasyon altında tutulması. Bilhassa Dersim coğrafyası büyük kıyımlar, katliamlar, soykırımlar yaşanmış bir coğrafyadır. Bütün Kürt coğrafyası böyledir ama bu Dersim’e gelindiğinde daha katmerli olarak sürmüştür.
Dersim’deki asimilasyon anlayışı sadece dil üzerinden yürütülmemiştir, inancımıza karşı da yürütülmüştür, kültürümüze karşı da doğamıza karşı da derelerimize ve dağlarımıza karşı da. Yani bir bütün olarak bir coğrafyanın, bir kültürün, bir dilin, bir inancın asimile edilmesine yönelik yüzyılları bulan bir politikadan bahsediyoruz ve gelinen aşamada anadil zayıflamış durumda.
Bir dilin yaşayabilmesinin ana ögelerinden biri eğitim dili olması, pazar dilli olması, yani ticaret dili olmasıdır. Aksi takdirde diğer çalışmalar bir pansuman niteliği görecektir. Çok uzun vadede bu dilin yaşatılması için hedeflenmesi gereken eğitim diline dönüştürülmesi ve bulunduğumuz her alanda bu dilin konuşmasıdır.
Dilimiz, bugüne kadar bize sözlü tarihle, yani atalarımız-dedelerimiz aracılığıyla gelmiş durumdadır. Ama ne yazık ki bizim kuşak ve bizden sonraki kuşak, dilimizi sahiplenmede çok aktif olamadık.
“1938 sonrası annelerimize bile Türkçe öğretildi”
Kendi kuşakları üzerinden özeleştiri de yapan Yeşilgöz, özellikle Dersim’de 68-78 kuşaklarının sosyalizm anlayışının da bu süreçte etkili olduğunu savundu:
O dönemler dillerin, kültürlerin kurtuluşu bile ‘devrim’ fikrine bağlanmıştı. Fakat aslında yapılması gereken yerelin de ihmal edilmemesiydi.
Kürtçenin Kurmanci lehçesinin gelişmiş olmasında son 40 yıldır sürdürülen ulusal mücadelenin büyük etkisi var. Artık Kırmancki ya da Zazaca konuşan toplumun diline daha aktif bir şekilde sahip çıkması gerekiyor.
Biz bu dili ancak beşikten ölüme kadar konuşabilirsek yaşatabiliriz. Bu yüzden evlerimizde çocuklarımızla anadilimizde konuşmalıyız, geç kalmış olsak da özümüze dönmek, dilimizi yaşatmak için elimizden geleni yapmalıyız.
Dersim ya da Dersimliler için her zaman “eğitim düzeyi yüksek”, “Türkçeyi güzel konuşurlar” gibi tanımlamalar yapılır.
Peki bu tanımların, Dersimli Zazaların anadillerini unutmasında, konuşamamasında payı nedir?
Bu tariflerin izinin 1938 Dersim Katliamı’na kadar sürülmesi gerektiğini, çünkü kaynağını o yıllardan aldığını savunan Yeşilgöz, şunları kaydetti:
1937-38 soykırımını yaşayanlar, sürgüne gidip geri döndüklerinde ya da burada kalanlar o acıları kendilerinden sonraki kuşaklara aktarmadılar. Bizden sonrakilerin de başına bir şey gelmesin, mantığıyla acılarını kendi içlerinde yaşadılar.
Toplumumuz acılarını içinde yaşarken; devlet burada daha güçlü politikalar hayata geçirdi, okullar kurdu, anadilin en büyük sürdürücüleri olan anneleri-kadınları bile okullara yazdırdı ve onlara Türkçe öğretti. İşte bu da o asimilasyonun bir parçasıdır.
Bugün gelinen noktada bakın, dilimiz tehlike altında. Bu bir bütünlüklü politikadır. Bu bütünlüklü politikanın karşısında biz de bütünlüklü bir karşı duruşu sergileyebilirsek, kurumsal-kişisel-örgütsel çıkarlarımızın ötesinde birlik içinde bu dili, kültürü, inancı sahiplenebilirsek, topluma faydamız olur.
Yeşilgöz, “Esas mücadele yerel mücadeledir, yerelliktir, yerel kültürlerdir, yerel inançlardır. Yerellikler kaybolursa iktidarların istediği gibi tek tip insanların oluşturduğu tek tip bir toplum oluruz. Dersim büyüklerimizin de dediği gibi ‘Kırmanciya belek’tir, yani ‘renkliliktir’. Bu renkli köklerimiz ile bir arada yaşamayı ve birbirimize tahammül etmeyi, birbirimizle ortaklaşmayı geliştirmeliyiz” dedi.
“Hedefimiz Dersim gençliğine dil-inanç mirasını devretmek”
Yeşilgöz’e “Her Güne Bir Kırmancki Kelime” kampanyasından sonra planladıkları çalışmaları ve hedeflerini soruğumda ise şu yanıtı verdi:
Kısa süre içinde bir online dil kursu başlatmak niyetindeyiz. Buna yönelik arkadaşlarımızla değerlendirmeleriniz, çalışmalarımız sürüyor. Bütün çalışmalarımızda anadilin özgür ağırlığını korumaya devam edeceğiz.
Hem İstanbul’da hem Dersim’de hedeflediğimiz anadil etkinlikleri var, buna dair arayışlarımızı ve tartışmalarımızı da sürdürüyoruz. En önemli hedeflerimizden biri de DAM’ı Dersim’de bir mekâna kavuşturmak ve bu mekânda dil, kültür, inanç çalışmalarını özellikle gençlerle buluşturmak.
Dersim’deki gençlerin böyle bir fiziksel ortama çok ihtiyacı var, esasen tüm kurumlarımızın ortak hedefi bu olmalı. Diasporada bu çalışmalar elbette sürdürülmeli, ama bu doğrunun uzun vadede yaşayabilmesi için ana topraklarında yürütülmesi gerekir.
Kayyım vali, bu şehrin dört bir tarafını bazı simgelerle donatırken ‘Bizim esas hedefimiz gelecek kuşakları kazanmaktır’ demişti. Bizim de asıl hedefimiz bu hedefi boşa çıkarmak, bu dili, kültürü ve inancı asıl taşıyıcıları olan genç kuşaklara devretmek olmalı.
Yeşilgöz son olarak anadili Kırmancki-Zazaca olanlara bir çağrıda bulundu:
Anadilimiz, ana sütü gibi kutsaldır. Herkesi evinde, çarşıda, pazarda, anadiliyle, birbirlerine sohbetlerde, anadilleriyle konuşmaya çağırıyoruz.