Nursel Şengezer
Dersim’de önlenemeyen göçle ve gençlerin şehri yoğun bir şekilde terk etmesiyle ilgili Dersim esnafının görüşlerini aldık.
Adının gizli tutulmasını isteyen ve Dersim’de kahvecilik yapan K.A; sosyal alandaki daralmalara dikkat çekerek, ekonomik anlamdaki tıkanmaların ve aynı zamanda devlet aklının devrede olduğunu belirtiyor ve ailelerin de süreci doğru yönetemediğini söylüyor.
“Evlerini satıp çocuklarını yurt dışına gönderiyorlar”
K.A. şöyle konuşuyor:
“Tarihten beri Dersim hep göç vermiştir. Yüzyılın başında Amerika’ya gidenlerin torunları, şimdi Kanada’ya gidiyor. Mesela Toronto’da bugün bir iş insanıyla yaptığımız sohbette arada
gelen verileri bizimle paylaştı. Toronto’da bir mahallenin neredeyse tamamı Dersimlilerden oluşuyormuş. Oradaki nüfusun 25 binin üzerinde olduğu söyleniyor. Hatta orada da bir Seyit Rıza meydanı var.”
K.A. sadece gençlerin değil, her yaştan insanın gözünü yurt dışına diktiğini anlatıyor:
“Mesela burada kamu çalışanı, evi var, evli, düzeni var. Onlar bile gitti. Aileler, çoluk çocuk
büyük riskler alarak özellikle Balkanlar üzerinden gidenler var. Balkanlar üzerinden gidip Afganların eline düşenler büyük kayıp yaşayan aileler var. Benim tanık olduğum burada ailelerin sırf çocuklarını yurt dışına çıkarmak için, çok büyük riskler göze aldılar, evlerini elden çıkaranlar oldu, sürekli bir mülk dolaşımı var.”
“Dersim’den göç, bir toplumsal mühendislik çalışması”
Politik çevrelerin de bu göçü kolaylaştırdığını belirten bir başka esnaf D.Z. ise şu ifadeleri kullanıyor:
“Politik kurumlar da çok doğru davranmıyorlar. Mesela onlara vatandaşlık almaları için buradan evrak temin eden insanlar da var. Bunlar da çok dürüst davranmıyorlar diye düşünüyorum. Parti üye kimlikleri, demokratik kitle örgütleri, inanç örgütlerinin bazı evraklar temin ettiğini duyuyoruz. Hatta bununla ilgili ciddi rakamlar konuşuluyor. Yani devlet aklının kurumlarının içine sirayet ettiğini söyleyebilirim.”
Kanada’ya göçün tesadüf olmadığını söyleyen D.Z. şu iddiaları öne sürüyor:
“Kanada olmasının bir tesadüf olmadığını, biz yıllar önce fark etmiştik. Dersim’deki maden sahalarının çoğu onların elinde. Dersim’de bir ön hazırlık var. Kaç zamandan beri var. Çevre hareketlerinin de çok sahici olmadığını düşünüyorum. Yarın maden işletmeleri bölgeye döndüğünde burada onun karşısında durabilecek, genç dinamik kesim kalmadı, kalmayacak. Ben bunun kesinlikle bir mühendislik çalışması olduğunu düşünüyorum.”
Peki Dersim’e sonuç olarak etkisi ne olacak bu durumun?
“Bir ailenin yurt dışına göçü için insan kaçakçılarına 25 bin dolar ödeniyor”
Bu sorunun yanıtını ise bir başka işletmeci, B.D.G. veriyor. Ve şöyle konuşuyor:
“Önce sosyolojik anlamda bir alan mühendisliği yapıyorlar. Sonrasında gerçek mühendislik çalışmalarını el altından yürütüyorlar. Çok uzun zamandır bu coğrafyada, bu tür projelerin önceden tasarlandığını, sahada yapılan çalışmaların çok kuşku verici olduğunu görebiliyorsun. Bölgede sürekli antropologların, sosyologların, siyaset bilimcilerin, jeoloji mühendislerinin böyle bir alan çalışması yapması, farklı projelerle geliyor olmaları bizde kuşku uyandırıyor. Bizim gibi Orta Doğu ülkelerinde ekonomisiyle, sosyal gelişimiyle, geri kalmışlığıyla bir tür deney olarak kullanılıyor. Şimdi bu aynı zamanda bir kültürel göçü de tetikliyor. Daha önce kent içi göçler vardı. Kırsal kesimlerin kent içine şimdi kendisinden bir dönem yakın kentlere göç vardı, şimdi uluslararası göçe dönüştü. Teşvik edici unsurlar da var. Bölgede özellikle aracı firmalar üzerinden yani bu işi pazarlayan sektör haline dönüştüren bir sürü insan var.
Çünkü kazanım elde ediyorlar. Bu şirketlerin yasal olup olmadığını bilmiyoruz ama bu göç faaliyetini yürüten ve alt yapısını oluşturan ciddi bir insan kaynağı da oluşmuş durumda.”
“Dersim’de gençleri tutacak hiçbir ekonomik ve sosyal yatırım yok, herkes kendisine yatırım yapıyor”
B.D.G. insan kaynağı olarak tarif ettiği insan kaçakçılığı şebekelerinin, Dersim’de her bir aileyi 25 bin dolara yurt dışına çıkardığını söylüyor ve sözlerine şöyle devam ediyor:
“Her şeylerini satıp başka bir ülkeye değil, başka bir kıtaya gidiyorlar. Düşünün 24 saat gözetlenen Dersim gibi bir kentte pasaport alımlarının bu kadar kolaylaşması, göçlerin bu kadar göz önünde yapılması normal mi?
Burası yaşlı bir kente dönüştürüldü şu anda. Covid’le yaşlıları kaybetmiştik, şimdi de gençleri kaybediyoruz. Burada, elimizde bir kamu çalışanları kalıyor. Bir de yurt dışından yaz aylarında gelenler, onların da bir mülk edinme yarıyı var. Dersim bu anlamda bir yatırım kenti oldu. Çok az sayıda emekli insan gelip burada kalıyor ama yatırımları çok fazla. Ev alıyorlar, dükkân alıyorlar, apartman dikiyorlar. Ancak bu yarış da belli bir kesim arasında dönüyor. Bir emlak piyasası var ama bu piyasa gençlere iş olanağı yaratmayı düşünmüyor. Gençleri rehabilite edebilecek, ekonomiye dahil edebilecek, ona bir gelecek hazırlayan hiçbir proje yok olanlar da çok cılız. Dersim’in dokusundan muazzam kaynaklar oluşturulmalı ama hiçbir geri dönüşü yok. Yani yatırım yapanlar da toplum için değil, kendileri için yatırım yapıyorlar. Kahve açarak, kafe açarak gençleri ucuz iş gücü olarak çalıştırmak yatırım değil ki.”
“Muhalif siyaset Sanat Sokağı’nda basın açıklamalarıyla yetiniyor”
Dersim’i terk edemeyen gençlerin ise çeşitli madde bağımlılıklarına saplandığını belirten ve Dersim’de bir mekan işleten A.H.K. ise; gençlerin eğitimden soğutulduğunu söylüyor:
“Birçok genç ben üniversite okusam ne olacak ki, zaten iş bulamayacağım diye düşünüyor. Çünkü bu ülkenin bütün zorluklarının derdini çekmiş bir kent burası ve bu gençler de o hafızayla büyüyor. Alkol kullanımının meşru olması da bağımlılıkları artırıyor, zaman zaman çeteleşmeler, sokak kavgaları oluyor ve hepimiz bunun mağduru olabiliyoruz. Herkes gibi gençler de kolay para kazanmanın derdine düşmüş durumda. Aileler de bu süreci yönetemiyor daha doğrusu ne yapacağını bilemiyor. Dışarıdan çok toz pembe gibi görünen siyaset ve sivil toplum ise, Sanat Sokağı’na ve basın açıklamalarına sıkışmış durumda, toplumsal hafızaya rehberlik etmek gibi bir dertleri de yok, yetenekleri de olduğunu düşünmüyor. Devlet zaten izliyor ve bu süreçten bence memnun. Bence bu Dersim artık için tam bir dibe vuruş.”
A.H.K.’ye son olarak bu dibe vuruşun bir çıkışı olup olmayacağına dair düşüncelerini soruyoruz, şöyle yanıt veriyor:
“Bu kadar olumsuz şeye rağmen umutsuz değilim. Biz yeniden gençlerle buluşmak zorundayız. Elimizde kalan gençleri burada tutabilmek adına ekonomik anlamda alanlar yaratarak, sanatsal, sosyal ortamlar oluşturarak işe başlamalıyız.”