HASAN ŞEN
Yıllardır dayanışmanın, ortak yaşam ahlakının ve direncin coğrafyası olarak tanımladığımız Dersim, bugün başka bir yüzleşmenin eşiğinde duruyor. Bu yüzleşme, alışık olduğumuz türden görünür bir baskının değil; görünmez, sessiz ve adım adım ilerleyen bir çürümenin ağırlığını taşıyor. Adını koymaktan çekinmemek gerekir: Uyuşturucu, çeteleşme ve son dönemde apaçık teşvik edilen fuhuş, Dersim’in toplumsal dokusuna yönelik en tehlikeli saldırılardan biridir.
Bu mesele, çoğu zaman basit bir “asayiş sorunu” gibi sunuluyor. Oysa tablo çok daha derin ve politik bir karakter taşıyor. Gençliğin hedef alınması, yalnızca bir bağımlılık meselesi değildir; bir halkı geleceksizliğe itmenin en kestirme yollarından biridir. Gençler umutsuzlaştırıldığında, bağımlılıkla kuşatıldığında, çetelerin sunduğu yalancı otoriteye yöneltildiğinde toplumun bütün omurgası zayıflatılır.
Dersim’de son dönemde fuhuşun bir tehdit başlığı olarak gündeme gelmesi de bu çürümenin başka bir cephesini oluşturuyor. Ekonomik sıkışmışlıklarının içine sıkışmış gençlerin, kadınların ve kırılgan grupların bu alana çekilmesi; bazı çevreler tarafından teşvik edilmesi ya da normalleştirilmesi, toplumsal yapının nereden nasıl aşındırılmak istendiğini açıkça gösteriyor.
Dersim’i Dersim yapan değerler —dayanışma, ortak ahlak, toplumsal sorumluluk— tam da bu nedenle hedef alınıyor. Çünkü bir halkın kültürel hafızasını çökertmenin yolu; dışarıdan zorbalıkla değil, içeriden atılan küçük ama etkili darbelerle mümkün olur. Bugün karşı karşıya olduğumuz tablo, bu darbelerin birikerek görünür hâle gelmiş halidir.
Bu nedenle, meseleye yalnızca bireysel hataların toplamı gibi bakmak yanıltıcı olur. Karşımızda, gençliği, kadınları ve ekonomik olarak kırılgan kesimleri hedef alan örgütlü bir çürütme mekanizması duruyor. Eğer bu tabloyu olduğundan hafif okursak, kaybeden yalnızca birkaç birey değil; bir halkın ortak kültürel direnci olur.
Toplumun farklı kesimlerinden yükselen kaygı, aslında bu gerçeğin sezgisel olarak hissedildiğinin göstergesi. Ve evet, burada en büyük tehlike sessizliktir. Sessizlik büyüdükçe, bu kirli ağlar daha görünmez, daha köklü ve daha cesur hâle gelir.
Bugün ihtiyaç duyulan, yüksek sesli bir uyarı değil yalnızca; aynı zamanda birlikte hareket etmeye dönük bir kararlılıktır. Ailelerin, köylerin, mahallelerin, gençlerin, kadınların, demokratik kurumların aynı masada buluştuğu bir toplumsal seferberlik fikri artık ertelenemez. Bu mesele, “bir yakınının sorunu” değil; Dersim’in geleceğiyle doğrudan ilgili bir toplumsal güvenlik meselesidir.
Dersim, tarih boyunca birçok saldırıyı örgütlü iradesiyle boşa çıkarmış bir halkın adıdır. Bugün de benzer bir eşikte duruyoruz. Kimliğimizin omurgasını oluşturan değerleri korumak, bir tercih değil; tarihsel bir zorunluluktur.
Ve son cümle şudur:
Dersim susarsa, çürüme derinleşir.
Dersim sahip çıkarsa, bu kuşatma dağılır.
Bugün hangi cümlenin ağır basacağı, hepimizin vereceği ortak karara bağlıdır.
