Dersim 1937-38 Katliamı’nın yıldönümünde İstanbul’daki çok sayıda Alevi grubu ve yöre derneği, Kadıköy Rıhtım’da düzenlenen etkinlikle katledilenleri ve. Alanda “Hiçbir şeyi unutmadık, hiçbir şeyi affetmedik – 4’ê Gulane Tertelê Dêrsimî” yazılı pankartlar açıldı. Çerağlar yakıldı, anıları yitirenlerin anısına karanfiller kaldı.
Anma programı saygı duruşuyla başladı. Katliamda hayatlarını kaybedenler için ağıtlar okundu, ardından lokmalar dağıtıldı.
“4 Mayıs, Dersim’in Fermandır”
Kurumlar adına açıklamayı Dersim Dernekleri Federasyonu (DEDEF) Başkan Yardımcısı Ulaş Yağın yaptı. Yağın, 4 Mayıs 1937 tarihli Bakanlar Kurulu kararının Dersim için bir dönüm noktası olduğunu vurgulayarak, bu tarihin “Dersim 38 Tertelesi Anma Günü” olarak kabul edildiğini talep etti.
“4 Mayıs 1937’de alınan karar, Dersim’in imhası ve sürgün edilme süreci resmi olarak mevcut durumdaydı,” diyen Yağın, “Bu kararın ardından binlerce insan katledildi, binlercesi sürgün edildi, çocuklar ailelerinden koptu, bir nesil yok sayıldı” dedi.
“Türkiye Tarihiyle Yüzleşmeli”
Yağın, Türkiye’nin geçmişiyle yüzleşmeyi dikkate alarak, birçok ülkenin güncel karanlık sayfalarla hesaplaştığını hatırlattı:
“Almanya, Japonya, Kanada gibi ülkelerde soykırımlar ve asimilasyon politikaları için özür diledi. Türkiye’de Dersim halkından resmi olarak unutulan dilemeli.”
Açıklamanın tam metni şöyle:
“Bugün, Dersim’in fermanı anlamına gelen “4 Mayıs 1937 Tarihli Bakanlar Kurulu Kararı”nın 88. yıldönümüdür. 4 Mayıs 1937 Bakanlar Kurulu Kararı, Dersim’de imha ve sürgün süreci açısından bir başlangıç teşkil ettiği için, 2007 yılında Dersim halkından geniş bir kesimini temsil eden katılımcılar ile birlikte yaptığımız toplantıda; 4 Mayıs’ın ‘Dersim 38 Tertelesi Anma Günü’ olarak kabul edilmesine karar verdik.
“Tunceli Tenkil Harekatı“ olarak bilinen Dersim halkına yönelik toplu imha kararı 4 Mayıs 1937’de yapılan Bakanlar Kurulu toplantısı ile karar altına alınmıştır. Bu kararı takiben imha hareketi başlamış ve uçaklarla Dersim bomba yağmuruna tutulmuştur. Bunun sonucunda binlerce insan hayatını kaybetmiştir. Sonrasında, iki yıldan fazla süren askeri operasyonlarla onbinlerce Dersimli katledilmiş; bir o kadarı da bilinmedik diyarlara sürgün edilmiş; aileler birbirinden uzak ve ayrı olarak yaşamaya mecbur bırakılmış; çocuklar zorla evlatlık verilmişlerdir. Dersim’in önde gelenleri, haksızca ve zamanın hukuk sınırlarına bile uygun olmayan şekilde idam edilmişlerdir. 4 Mayıs 1937 Bakanlar Kurulu toplantısı ile alınan karar çok açıktır: bir bölgenin, bir halkın planlı ve sistemli olarak yok edilmesidir.
Biz Dersimliler için 4 Mayıs kara gündür.
Modern dünyanın gözlerini ve kulaklarını tıkadığı, sesimizi duyuracağımız hiç kimselerin olmadığı bir çaresizlik içinde; kızgın yaz güneşinin altında aç ve susuz yollara düşürüldük, topluca kurşunlara dizildik, meşe kütükleri ve tüfek dipçikleriyle vurula vurula öldürüldük, analarımızın rahminden süngülenerek çıkarıldı ve parçalandı çocuklarımız, cesetlerimiz süngülendi ve üstüste yığılarak ateşe verildi. Derelerimiz, çaylarımız günlerce kan aktı. Köylerimiz boşaltıldı ve kuşaklar arası kültür aktarımı sekteye uğrayarak inanç ve dil asimilasyonu derinleşti. Dersimli bir nesil, anasız-babasız bırakıldı; binlerce bebek ve çocuk ya ailelerinden alınıp başka ailelere evlatlık verilerek topraklarından uzaklaştırıldı ya da kendilerine öksüz bir yaşam dayatıldı. Bizler, daha sonra gelen nesiller bu kara günün mirasını devraldık; akrabalarını ve yakınlarını tanıma olanağından mahrum yaşama mahkûm edildik. Çoğumuz kardeşe, amcaya, dayıya, halaya sahip olma duygusundan yoksun büyüdük. İdam edilen Dersim Seyitleri’nin yakınları, bugün hala dedelerinin mezarlarını aramaktadırlar. 1938’de evlatlık verilen ya da kimsesizler yurduna verilen binlerce çocuğun önemli bir kısmı hala kayıp…
Tarihi hatırlamanın ve katledilenlerin anıları önünde saygıyla eğilmenin, ülkemizde ileride benzeri kitlesel katliamların engellenmesi; insan haklarına saygılı, barışı sağlamış demokratik bir toplumun kurulabilmesi için çok önemli olduğuna inanıyoruz.
Çağımız tarihle yüzleşme ve geçmiş hatalardan dolayı özür dileme çağı olarak anılıyor. Medeni ülkeler, farklı dil, inanç ve kültürleri bir zenginlik olarak kabul ederek koruma altına alıyorlar. Kendisinden farklı olanlara karşı yapılan haksızlıkların sorumluları, kendi gerçekleri ile yüzleşerek mağdurlardan özür diliyorlar.
Yahudilere karşı Hitler’in soykırım politikası ile yüzleşen Almanya, 1911/47 yılları arasında sömürgeci politikaları yüzünden Libya’dan özür dileyen İtalya, yıllar önce kendi coğrafyasından kovduğu Musevilere yönelik politikalarıyla yüzleşen İspanya, II. Dünya Savaşı öncesinde ve sırasında Asya’da mağduriyete sebep olan politiklarıyla yüzleşen Japonya; yakın bir tarihte çalınmış kuşak‘tan ve Avustralya yerlileri Aboriginilerin torunlarından özür dileyen Avustralya, 1990’lara kadar sürdürülen asimilasyon politikalarıyla yüzleşen ve yerlilerden özür dileyen Kanada ve Amerika bunlardan sadece bazılarıdır. Holocaust sırasındaki rolleri nedeniyle komisyonlar kuran, bu rolleri nedeniyle özür dileyen Baltık ülkelerini, Romanya ve İsviçre‘yi saymıyoruz bile.
Tarihleriyle yüzleşmek bu devlet ve toplumları küçük düşürmedi aksine saygınlık kazandırdı. Türkiye de ancak kendi tarihi ile yüzleşebilirse, bu saygın toplumlar ailesine katılabilir. Ülkemizde barış ve demokrasinin yolu geçmişin acıları ile yüzleşmekten geçer. Evet bu ülkelerde yüzleşmelerden sonra kıyamet kopmadı, tersine buralarda toplumsal iç barışa ve yaşanan trajedilerin unutulmasına yönelik önemli gelişmeler oldu. Bunun için yeni olanaklar ve yollar açıldı.
Bizler, 1937/38’de yaşananlar için resmi bir özür bekliyoruz. Dersim 38 katliamının mağduru Dersimlilerden, onların torunlarından maruz kaldıkları acı, keder, hüzün ve ızdırap için bir özür çok mu acaba? İnsanlık değerleri ayaklar altına alınarak imha edilen büyüklerimizi, onurlarının iade edilmesini istiyoruz. Tüm bunların toplumsal barış, iç huzur, adalet ve kardeşlik için şart olduğuna inanıyoruz.
Bu vesile ile; Bizler kırım ve katliamlara uğrayan bir halkın evlatları olarak yıllardır her yerde seslendiğimiz gibi bir kez daha taleplerimizi haykırıyoruz
Arşivler Açılsın.
Dersim ismi iade edilsin.
Dersim halkından özür dilensin.
Sürgünler, kayıplar ve evlatlık alınan çocukların listesi açıklansın.
Seyit Rıza ve arkadaşlarının mezar yerleri açıklansın.
Dillerimize ve Kızılbaş Alevi inancımıza özgürlük tanınsın.
Dersimdeki doğayı talan projeleri iptal edilsin Dersimlilerin kültürel, inançsal mirasları koruma ve yokolma tehtidi altındaki anadilimizle ilgili acil önlemler alınsın.”
Anıtsal Bir Yüzleşme Çağrısı
Alevi Bektaşi Federasyonu (ABF) Başkan Yardımcısı İbrahim Karakaya da anmada söz aldı. “Dersimliler neden katlandı, bu sorunun yanıtını cesurca tartışmalıyız. Ulus-devlet mantığı bu sınırımın temel nedenidir” dedi. Katliamla yüzleşmenin ancak kalıcı bir kayıpla mümkün olabileceğini belirten Karakaya, Alevilere yönelik saldırıların geçmişle sınırlı kalmadığını, günümüzde de farklı coğrafyalarda sürdüğünü ifade etti.
“Mezar Yerleri Açıklansın”
Demokratik Alevi Dernekleri (DAD) İstanbul Şubesi Eşbaşkanı Berna Gündüz ise, idam edilenlerin mezar yerlerinin açıklanması ve kayıpların akıbetinin ortaya konması sayısında bulundu. Arşivlerin genişletilmesi, Dersim’deki küçük tasarrufların ve kültürel hakların büyüklüğünün arttığı vurgulandı.
Anma programı, konuşmaların ardından okunan ağıtlar ve yazılım lokmalarıyla sona erdi.