15 Kasım, Seyit Rıza, oğlu Reşik Huseyin ile önde gelen 5 kişinin idam edildikleri ve bu yolla Dersim meselesinin hallinin amaçlandığı tarihtir aynı zamanda. Aradan 79 yıl geçti. Dersim halen, etnik, inanç ve toplumsal yapısı itibariyle sorun olarak görülmeye devam ediyor. Bu bakış, sadece Osmanlıyla sınırlı kalmadı, Cumhuriyet rejimi de bunu kendisine miras edinip sahiplendi. Bu amaçla bir çok rapor hazırlandı. Dersim 38 kırımı, 15 Kasım idamları, bu hedefin kati bir aşaması olarak gerçekleşti. “Öyle görünüyorki Cumhuriyet rejimi, Dersim siyasetini belirleme noktasında Osmanlı dönemindeki seleflerinin fikirlerini kapsayan layiha külliyatından istifade etmiş, bu dönemde ortaya konulan ve “üslûb-ı hekimâne” olarak da tarif edilen çözüm önerilerini kapsamlı bir şekilde uygulama fırsatı bulmuşlardır”(1).
Bu uygulamanın feyz aldığı külliyat arasında Müşir Zeki ve Ahmet Şakir paşaların 22 Mayıs 1313 tarihli imzasını taşıyan layiha önemli bir yer teşkil etmektedir. Bu layihada yer alan ve dört aşamadan oluşan plana göre, ıslahat fırkası bünyesindeki askerler önceden belirlenmiş olan noktalardan Dersim’e girecek, ve her tarafa yetişebilecek uygun noktalara yerleştikten sonra Dersim Sancağı lağvedilecek Çemişgezek ve Mazgirt kazaları ayrılarak bölge doğrudan doğruya Memuretülaziz Vilayeti’ne bağlanacaktı. Ovacık, Hozat ve Kızılkilise kazalarında ise “idare-i orfi” ilan edilerek, mutasarrıf ve kaymakam işten el çektirilecek, mahkemeler feshedilecek ve “mahakim-i örfiye” oluşturulacaktı. Aynı layihada, “Üçüncü Mevsim” başlığı altında inşa olunan yolların, yolcuların güvenliğini sağlamak üzere uygun noktalara kordonlar ve karakollar inşa ettirilmesi ve kerestenin bol olduğu bazı mahallerde asker ikamesine mahsus kışla, hükûmet konakları, jandarma koğuşları ve hapishane gibi hükûmet otoritesinin oluşturulmasına yönelik ve bölgeye “medeniyet” getirildiğine nişane olabilecek resmi binaların inşa edilmesi de önerilmektedir.
“Tedip, tenkil ve tehcir”, işte bu “çözümün” yani Cumhuriyet rejiminin Dersim 37-38 pratiğini anlatan sembol ifadeleri olarak tarihe geçti.
Bu gün rejim, yeni bir dönemeçten geçiyor. Osmanlıya itikadın yeniden yükseltilmeye çalışıldığı bir süreçte Dersim fotoğrafına bakarken Yavuz’dan bu yana giderek artan, Abdülhamit döneminde daha bir sistematize haline getirilen devletin bu coğrafyaya tam hakimiyet çabasıyla yüz yüze geliriz.
Dersim’in etnik ve inançsal kimliğinin tehdit olarak gören yaklaşımın Abdulhamit’ten bu yana değişmediği, yukarıda oldukça sistematize edilen layihadaki emareler, güncelleşmiş haliyle orta yerde duruyor. Somut örneklerini, Dersim coğrafyasını merkezi olarak da bilinen Mamekiye giderken -hangi yoldan giderseniz gidiniz- görürsünüz. Tam da Türk kimliğinin tüm kimliklerden üstün ve tek kimlik olarak yükseltilmeye çalışıldığı, diğer kimliklerin ret ve ötekileştirildiği bir süreçte Dersim fotoğrafına yansıyanlar daha bir ete kemiğe bürüyor.
Bu coğrafyada örfi idare (OHAL) kalkmış olsa da örfi hal (Olağanüstü durum) sürüyor. Askeri güvenlik bölgeleri uygulaması yürürlükte. 30’a yakın bölge ve yerleşim alanlarının da içinde bulunduğu yayla ve meralara giriş çıkışlara dair yasak devam etmekte (Dersim gibi tarım alanlarının sınırlı olduğu daha çok hayvancılığın geçim kaynağı olduğu düşünülürse durum daha bir anlam kazanmış oluyor). Hakim noktalara konumlandırılan karakollara, kente açılan tüm kapılardaki yüksek güvenlikli, son teknoloji ile donatılan kontrol noktaları eklenmiş durumda. Dersim-Elazığ yolunun Seyitli Köprüsü’ne kadarki ana yoluna yerleştirilen aydınlatma direklerindeki kameraları ve insansız hava araçlarını da unutamayalım. Ek olarak şimdilerde de kalekol yapım hazırlıklarından bahsediliyor. Dersim deyim yerindeyse büyüteç altında… Büyük göz, Dersim’in üstünde geziniyor.
Tablo bununla da bitmiyor. Kentte yoğun bir güvensizlik havası hakim. Tüm girişlerine son teknoloji ile destekli kontrol noktaları konulmuş durumda. Resmi binaların önlerinde beton bariyerler ile kalın metallerden yapılmış kurmalıklar küçük çaplı kentte daha bir sırıtıyor. Daha önce halkın elini kolunu sallayarak girdiği Dersim Belediyesi’nden eser kalmadı. Şimdilerde Tunceli belediyesi tabelasının asıldığı binanın ön girişleri zırhlı polis araçlarıyla da korunan demir bariyerlerle kapatıldığı için ancak metal plakalardan yapılan yan koridordan ve X-ray aletinden geçtikten sonra binaya girebiliyorsunuz. Belediye böyle Valilik kaymakamlıklar da bundan farklı değil.
Geçen bahara kadar her hangi bir sorgu suale takılmadan serbestçe girdiğiniz kaymakamlıklara artık kimlik kontrolünden sonra alınıyorsunuz.
33 bin nüfuslu kentte, hareketli ya da sabit zırhlı polis ve asker araçları ile her an karşılaşmanız çok mümkün.
Kent nüfusunun beşte birine ulaşan asker ve polis sayısından bahsediliyor. Bine yakın kişi gözaltına alındı. Yüzlerce kişi tutuklandı.
Tüm bu güvenlik uygulamaları kadar dikkat çeken bir diğer şey küçük bir kentteki Türk bayrağı yoğunluğu…
Ana caddeler yeni boy gösteren belediye logosu yerine Türk bayrağı amblemi yerleştirilmiş ışıklandırma direkleri – öyle ki Elazığ’ın AK Partili Belediye Başkanı dahi aydınlatma direklerinde Türk bayrağından çok kentin amblemini kullanmış- ile şehir merkezine giden ana kavşaktaki devasa metalden yapılma ay yıldızlı ışıklandırmalar ilk göze çarpanlar. Onu, Munzur Nehri Yeşillendirme Projesi uyarınca yapılan park alanları içinde yer alan iki asma köprünün metal ayaklarının tepelerine yerleştirilen ışıklandırılmış ay-yıldızlar izliyor.
Belediyenin iki cephesi üzerinde yer alan devasa Türk bayrakları ile kentin birçok önemli noktasında dalgalananları da not düşelim. Okul ve resmi binalarda asılı duranları saymıyoruz.
Kentte bunların dışında dikkat çeken başka uygulamalarda var.
Kayyum tarafından kente büyük harcamalar yapılarak dikilen “lale” figürlü ışıklandırmalar bunların başında geliyor. Kent coğrafyasıyla bütünleşen meşe yaprağı ya da onun meyvesi olan palamut yerine Osmanlı’nın simgesi olan “lale”nin Dersim’de kullanılması, diğer her şey gibi sırıtıyor.
Sadece semboller değil, isimlendirmelerde de benzer bir durum söz konusu. 1938 kırımı sonrası coğrafyanın her yanına verilen Atatürk, İsmet İnönü, Fevzi Çakmak, Cemal Gürsel, Cumhuriyet, Laiklik gibi o dönemin sembol isimlerinin yerine bu dönemin sembolleri hızla yerleştiriliyor. Recep Tayyip Erdoğan Parkı, 15 Temmuz Şehitler Bulvarı, Prof. Dr. Veysel Eroğlu Caddesi, Vali Tuncay Somel Rafting Eğitim Merkezi öne çıkanlar.
Tablo bununla da bitmiyor. Alevi kenti olarak bilinen Dersim’de daha önce sesi çok az duyulan camiilerdeki ezan sesleri daha bir sıklıkta ve yüksek tonda yükselmekte. Polis ve asker dışında sayıları topu topu bir kaç kişiden ibaret Suni inanışa sahip yurttaşın bulunduğu Mazgirt ilçeside son dönemde açılan Kur’an Kursu ve Kaymakamlık binasında yer verilen Müftülük makamının varlığı nereden baksan ayrıksı duruyor.
Keza Cem evindeki cenazenin Pertek camiisi hoperlöründen ahaliye duyurulması öyle…
Tüm bu olan bitenler çalışma hayatına da sirayet etmiş durumda. Dersim kökenli kamu çalışanlarının büyük bir kısmı, OHAL ve KHK’ler ile görevden alınmış durumda. Onların yerine ise dışarıdan devletin çok güvendiği memurlar tayin edilmiş bulunuyor!
Görevden el çektirilenlerin durumuna geline… Görev süresi bitti bitecek olan OHAL komisyonu yapılan başvuruların yüzde 90’ınına henüz bir yanıt vermiş değil. 1980 darbesi sonrası 1402’likler olarak bilinen askeri yönetimin işten attığı kamu emekçiler ve işçilerin durumunu andırıyor.
Kentte son dönemde peş peşe açılan A101, BİM ve ŞOK marketler de işin ekonomi cephesindeki değişime işaret ediyor. Bunların da hükûmete yakınlıkları biliniyor.
Tüm bu tablo, Dersim’in her açıdan denetime alınmaya çalışıldığı, devletin, siyasal, etnik, ekonomik ve inançsal olarak tam hakimiyet kurmaya çalıştığı Yavuz’dan buyana süren “Islahat politikası”nın üçüncü kez devreye sokulduğuna işaret ediyor. Bir kez daha devletin tüm imkan ve araçlarıyla devreye sokulan bu politikanın Dersimlileri “ıslah” edip etmeyeceğini ise önümüzdeki süreç gösterecek. Görünen o ki, Dersim’i oluşturan değerlerin ortaya koyacağı reaksiyon, “üçüncü mevsimin” sonucu üzerinde belirleyici olacaktır. .
(1) Gündoğdu Cihangir, Genç Vural. Dersim’de Osmanlı Siyaseti. Kitap Yayınevi. 1. Basım. Mart 2013. İst. s.14