1. Haberler
  2. Güncel
  3. Hala Yanıyor Madımak

Hala Yanıyor Madımak

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Bu yıl Madımak Katliamının 26’ncısı. O günlerde doğanlar, bugün hayatın sorumluluğunda olmalı. O gün o vahşeti büyükleriyle birlikte ve ergen gözleriyle televizyonlardan canlı izleyenler de çok genç sayılmaz artık. Bu yüzden ben bu yazıda, bana yakıştırılan edebi kimliğimi bir yana bırakarak o Kara Cuma’yı yeniden ve bir bakıma da flaşbek gibi hatırlatmayı deneyeceğim ki kısa da olsa bellek tazelemesi olsun…

Önce; ne zaman Pir Sultan Abdal ismini duysam, bütün zamanların en büyük şair ve ozanlarından biri diye düşünürüm. Yad edeceğim vahşetin ortasındaki isim de Pir Sultan ve onun heykeli olacak çünkü. Bu isim 400 yıldan fazla zaman önce yaşamış, hâlâ yaşıyor ve hep yaşayacak kuşkusuz. Ben, Pir Sultan ismini ilk duyduğumda küçük bir çocuktum Dersim’de. (Erol Toy’un yazdığı) “Pir Sultan piyesi gelmiş” diye söylüyordu büyüklerimiz. 1969’da o telaşı, heyecanı anlayacak yaşta değildim ama yaşanan arbedede olaylar çıkmış, polis halka ateş açmış, bir kişi ölmüş, çok sayıda insan yaralanmış ve Ankara’dan gelen tiyatro oyuncularından bir çoğunun tutuklandığını unutmayacaktım…

Pir Sultan ismi bugün birilerinin sonsuz sevgisine mazhar olmuş ama birileri için de rahatız ediciyse boşuna olmamı. Osmanlı’nın baskıcı yönetimine kafa tuttuğu ve zulme karşı durduğu için devlet tarafından tehlikeli olarak görülüp Sivas’ta idam edilmiş büyük bir değerdir Pir Sultan Abdal. Söylediği şiirleriyle yüz yılları geçip günümüze kadar gelmiştir. Başta Banaz ve giderek Anadolu’nun duyarlı halkı da kendi bağrından çıkan  bu büyük insanı şiirleriyle yaşata gelmiştir bugüne dek. Zaman çok şeyi eskitip yok etse de, bazıları diriliğini koruyup zamanın da önüne geçiyor işte. Pir Sultan da onlardan biri…

Onun adını daha yaygın kılmak için İlk olarak 1976 yılında bir dernek kurulur. 12 Eylül’den sonra her demokratik, kültürel ve muhalif kurum gibi Pir Sultan Abdal Derneği de kapatılır. Yıllar sonra aynı dernek 1988’de, Ankara’da Pir Sultan Abdal Kültür Derneği adıyla yeniden var edilir. Dernek, görevleri gereği önceleri Banaz Köyü’nde düzenlenen etkinlikleri, bu kez 4’üncüsü için Sivas merkezde düzenlenme kararı alır ve bunun için 50’den fazla kurumla yazışarak bu etkinliğin düzenlenmesinde aktif rol oynar.

Etkinlik 1-4 Temmuz 1993’te Sivas merkezde yapılacaktır. Bunun için gerekli hazırlıklar yapılır, katılımcı sanatçı ve davetliler ayarlanır…  Ama dikkat, yıl 1993’tür! Ülke o yılın Ocak ayındaki Uğur Mumcu cinayetinden başlayarak ardı ardına suikastların ve faili meçhullerin girdabına girdiği yıldır. Bu süreç daha sonra 28 Şubat’ta evrilecek ve dışta emperyalist güçler, içte de dinci faşistlerce Büyük Ortadoğu Projesi için hükümet değişikliğini iktidar değişikliğine kadar götürülecektir… Ama o gün bu etkinliğe katılan onlarca naif ve bu ülkenin yetiştirdi değerli sanatçı, çevre illerden cinayetler için Sivas’a getirilen dinci-faşist katillerin önceden hazırlık yaptığını bilmeyecekti!

Etkinlikten 2 gün önce dağıtılan bildiriden bazı kısımlar:

“MÜSLÜMAN KAMUOYUNA

Bismillâhirrahmânirrahim ‘Peygamber, mü’minlere kendi canlarından ileridir. Onun hanımları da mü’minlerin analarıdır.’ (Ahzâb: 6)

Mü’minlere öz canlarından daha ileri olan Allah Resûlü (S.A.V.)’ne ve O’nun temiz zevcelerine, Allah’ın beytine (Kâbe’ye) ve kitab’ı Kur’an’a alçakça küfredilmekte ve mü’minlerin izzet ve namuslarına saldırılmaktadır.

Dünyanın bazı bölgelerinde şeytan ve onun yandaşları olan emperyalist kâfirler, dinimize ve mukaddes değerlerimize dil uzatmaktadırlar. Bunun başını ise satılmış, mürted Salman Rüşdi köpeği çekmektedir.

Bu şeytanî oyunlara karşı, izzetli ve duyarlı Müslümanlar yiğitçe mücadele ortaya koyarak, bu uğurda canlarını feda etmekten çekinmemişlerdir.

(…)

Salman Rüşdi’nin figüranlığına soyunan, dünya emperyalizminin gönüllü uşağı Aziz Nesin, aynı şekilde, Kur’an’ın korunmuşluğuna dil uzatmış, Hazret-i Peygamber (S.A.V.)’in aile hayatını (hâşâ) bir genelev ortamına benzetmiş ve ümmetin anaları olan hanımlarına (hâşâ) fahişe deme cür’etinde bulunmuştur. Bu olay, dünyanın değişik yerlerinde kâfir devletler tarafından dahi kabul görmezken, basımına müsaade edilmezken, ne yazık ki laik ve ikiyüzlü T.C. Devleti tarafından yayımlanmasına izin verilmiş, ayrıca bunu kabullenmeyip protesto eden izzetli Müslümanlar, devletin polis ve jandarması tarafından coplanmış, kurşunlanmış, bir kısmı da hapishanelere atılmıştır.

(…)

Kâfirler şunu iyi bilmeli ki:

İslâmınPeygamberi’ni ve kitab’ın izzetini korumak için, bu uğurda verilecek canlarımız vardır.

Gün, Müslümanlığımızın gereğini yerine getirme günüdür.

Gün, Allah (C.C.)’ın vahyi Kur’an-ı Kerim’e, Allah’ın meleklerine, Allah’ın Resûlü Hz. Muhammed (S.A.V.)’e, O’nun ailesine ve ashabına yöneltilen çirkin küfürlerin hesabının sorulması günüdür.

‘İman edenler, Allah yolunda savaşırlar. Kâfirler de tağut yolunda savaşırlar. O halde şeytanın dostlarıyla savaşın. Çünkü şeytanın hilesi zayıftır.’ ( Nisa: 76)

Galip gelecek olanlar, şüphesiz ki Allah taraftarı olanlardır.”

Burada bir an durup, yukarıda söylenmeye çalışılan ve ne alakaysa aktarılan ayetlerin Pir Sultan şenliğiyle bağlantısını kurmaya çalışın!

İnsanları yalan, iftira veAllah adıyla kışkırtan dinci faşistler için bu bildiri yetmemiş olacak ki, katliama saatler kala 1 Temmuz gecesi kapı kapı dolaşarak şu kâğıt parçasını da dağıtmışlar:

“Halkımıza Çağrı;

Müslüman halkın yaşadığı bu ülkede, İslam için binlerce şehit verilmiş bu topraklarda, bir kesim tarafından, basın özgürlüğü, düşünce hürriyeti adı altında, Müslümanlar’ın kutsal değerlerine sözlü veya yazılı olarak kimse saldıramaz.

Biz Müslümanlar, canımız pahasına da olsa, bu değerlerimizi korumakta kararlıyız.

Müslüman halkımızdan bu konularda duyarlı olup, İslam’ın değer yargılarını alaya alanlara izin vermemelerini, ne pahasına olursa olsun bunu engellemeyi dini bir görev olarak bilmelerini, bu alçaklar karşısında susulduğunda, yarın mahşerde Allah’a nasıl hesap vereceğimizi düşünmelerini istiyoruz.

‘Müminlerin, Peygamberi kendi nefislerinden çok sevmesi gerekir. O’nun eşleri, onların anneleridir…’ ( Ahzâb Suresi, Ayet: 6)

‘Ve kâfirlerin hesapları varsa, Allah’ın da bir hesabı vardır. Allah hesabı çabuk görendir.’ ( Enfal Suresi, Ayet: 30)

‘Kâfirler istemese de, Allah nurunu tamamlayacaktır.’ ( Saff Suresi, Ayet: 8)

Not: Bu yazıyı okuyan, Allah rızası için çoğaltarak dağıtsın.”

Yukarıdaki satırları bir şeylerle alakalandırma olamasa da olmuş işte; cahilin bilgisi yoksa, cüreti var anlamına geliyor bu. Yine buradaki alıntıları yapmak, bu meczuplar hakkında sayfalarca analiz yapmaktan daha kolay ve kestirme olduğu içindi. Kuşkusuz dikkat etmişsinizdir, bu sözde bildirilerde söyleyecek sözleri dahi yok, her türlü kışkırtmayı Aziz Nesin üzerinden yapmayı amaçlamışlar. Dönüp alıntıladığım şeylere defalarca baksanız dahi, karanlık bir dünyada yeniden Maraş’ı, Çorum’u, Malatya’yı, Sivas’ı, Gazi’yi… ve sonrasında IŞİD’in izlerini görürsünüz!

Bu izleri o gün Sivas’ın orta yerinde o şenliği tertipleyenler ve o davete icabet edenler görmeyebilir. Peki insanların can güvenliğinden sorumlu olup da, pek tabi sorumsuzlukla katliamın tezgahlanmasına seyirci kalan güvensizlik güçlerinin işi nedir? Belki de onların asıl işi Elazığ, Çorum, Maraş, Malatya, Tokat, Kayseri gibi şehirlerden gelen, dinci vakıfların yurtlarında kalan, gizli yerlerde ve camilerde küçük gruplar halinde toplantılar yapanları bilmemektir!..

2 Temmuz günü artık o katiller için bütün hazırlıklardan sonra, canlarımızdan can almanın vakti gelmiştir! Şenlikler, o Kara Cuma’nın olduğu gün de ilk günkü gibi güzel ve sakin başlar. Etkinlikle ilgilenen halkın sabah saatlerinde olan biten faaliyetlere bakışı da oldukça olumludur. Ama birileri ölümcü tertibini çok yönlü yapmıştır bile. Katliamın adım adım ve aleni geldiği zaman öğleden sonra olacaktır. Cuma namazı çıkışında kültür merkezi önünde toplanan güruh, kinlerini taş ve sopalarla kültür merkezinin canlarını indirerek gösterir.

Sivas laiklere mezar olacak. Cumhuriyet Sivas’ta kuruldu, Sivas’ta yıkılacak. Şeriat gelecek, batıl zail olacak.“ sloganları atarak kültür merkezine saldırsalar da, o an sayıları az olduğu için çok etkili olamazlar. Öte yandan öyle bir etkinlik sanki her hangi bir kiraz festivaliymiş gibi, az sayıdaki polis de kalabalığa rica eder gibi “Dağılın” demekten başka bir şey yapmaz… Ardından, önceden tertiplendiği için çeşitli camilerden çıkan kalabalıklarla iletişim kurmaları zor olmaz. Diğer cumacıların da önceki gruba katılmasıyla daha kalabalık hale gelenyobazlar, bu kez önce Valilik binasını taşlayarak Valiye istifa bağırtılarını kusarlar. Polis yine etkisizdir ve devlet denen şey yine yoktur ortada. Ardından aynı katil güruh Madımak Otel önünde birikerek daha da çoğalır. Derken çoğalan kalabalık kontrolden çıkmaya başlar ve önce Pir Sultan heykelini sökerek yerlerde sürüklerler… Bu sırada yerel idarecilerden belediye başkan koltuğunda oturan zat, katil sürüsünün “gazasını mübarek” etmekle meşguldür. İşte, asıl bunlardan sonra “tekbir” sesleri dumandan önce semadaki kuşların gözlerini yaşartır. Benzin bidonları tv kameralarının önünde taşınırken devlet, gücünü temsilen az sayıda ve çaresiz acemi asker göndermiştir. Onlar da olan bitene seyirci kalmışlardır.

Ahh bundan sonrası nasıl anlatılır ki? Otelde çaresiz kalan sanatçılar, o ateşte semah dönmeden önce, dönemin İl Emniyet Müdürü’nden başlayarak Alay Komutanı, Vali, İçişleri Bakanı, Başbakan Yardımcısı, Başbakan ve Cumhurbaşkanı’na kadar ararlar ama onların dediği lagalugadan ibarettir. Bu ülkede 30 solcu bir yerde toplansa, 30 bin kolluk gücüyle o 30 kişiye çullanacak olan devlet, o sıra Sivas’ta 30 kadar gücüyle bile yoktur(!) Buharlaşıp yok olmuşlardır. Yoktur!

Tv’lerin yayınıyla Madımak milyonların gözleri önünde ateşe verildi. Onca yürekteki sayısız çığlığı kimseler duymadı sanki. 2’si otel emekçisi, 35 güzel canımız diri diri yakıldı; o gün bir halk da evlatlarıyla birlikte yandı!..

Sonrası yalan dolan demeçler, hak hukuk guguk gibi safsatalar… Sonrası kendine liberal diyen ırkçı ve satılmış yazarların yine Aziz Nesin’i müsebbip göstermesi… Hele o ara öyle bir ayrıntı var ki, pes! Bir zaman “peygamber” yerine koydukları “Fethullah hoca efendilerinin” dergisi Aksiyon, “bu işi bir takım PKK’lı ve DHKPC’li taşeronların yaptığını” söyleyecek kadar ileri gitmişti… Sonrası göstermelik tutuklananlar, sözde yargılananlar, hatta idama mahkum olanlar, serbest kalanlar, aranıp bulunamayanlar… Daha sonrası da dinci katiller için zaman aşımı gibi kanunlar, o barbarlara hiç ama hiçbir şey olmaması ve yapanların yanına kâr kalması(lar)!..

26 koca yıl geçti ve hâlâ o günkü gibi yanıyor Madımak. Ben bu satırları yazdığım süre boyunca bir o korkunç yangın görüntüleri, bir de Metin Altıok’un elinde süpürge sapı, Hasret Gültekin ve Behçet Aysan’la merdivende oturmuş ölümü bekledikleri fotoğrafı hiç gitmedi gözlerimin önünden…

Ama artık ağlamak olmasın, feryat figan edip ağıtlar yakmak da!

Yeter öldüğümüz, yeter! Artık olmasın…

Ahmet Can Akyol

Hala Yanıyor Madımak
Yorum Yap
Giriş Yap

Dersim Gazetesi ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

Bizi Takip Edin