“Türkiye silah satın almalı, ama hangisini seçsin? Füze mi alsın, uçak mı? Amerika’dan mı alsın Rusya’dan mı?” Yine siyasal iktidarca veya daha tepeden dünya devlerinin belirlediği gündemle boğulup gidiyoruz…
S- 400 Rus Hava Savunma sistemi ve füzeleri ABD yapımı Patriot füzelerine göre, menzil, sürat, önleme kapasitesi vb teknik özellikleri bakımından daha iyi durumda. Saldırı uçaklarında ise Amerikan F-35 hayalet uçakları elektronik donanım ve radara yakalanmama gibi özellikleri açısından Rus yapımı SU-57 den daha etkili görünüyor. Üstelik Türkiye ABD’ye bile çok pahalı gelen bu “müşterek taarruz uçağı” projesinde, İngiltere, Kanada, Avustralya, İtalya, Hollanda, Norveç ve Danimarka ile birlikte finansör olmuş bile! Ruslarla S-400 sistemi icin ise 2,5 milyar dolarlık anlaşma imzalandı. Bütün bunlarda halkın, hatta uzmanların fikrini soran yok tabi. Öte yandan ABD, “S-400 alırsan F-35 vermem” diye nazlanırken, Türkiyeye heyet uzerine heyet gönderiyor. Rusya ise SU 57 uçaklarını da pazarlayabilme peşinde ve bunun için bazı füze parçalarını Türkiyede üretmekten söz ediyor. Tabi Amerikancı ve Rusyacı “vatanseverlerimiz” de piyasaya dökülmüş durumda…
Meseleyi teknik detaylara özellikle boğarak kendilerinden başka kimsenin anlamayacağı hale getiren “uzmanların” aksine basitçe değerlendirmek mümkün…
Bütün savunma ve saldırı sistemleri esas olarak birbirinin aynı. Tahrip edici bir patlayıcı ve bunu hedefe taşıyacak bir roket veya uçak gerek. Cruise saldırı füzeleri, bilgisayarına girilen koordinattaki hedefine, başlık kısmında amaca göre seçilmiş patlayıcı maddeyi taşıyor. Artık cep telefonlarında bile yer alan gps benzeri cihazlarla uydudan sinyaller alarak bu işi çok hassas yapabiliyor, yeter ki hedefin koordinatları doğru olsun! Bu ölüm makineleri, karadan veya gemi ve uçaklardan atılabiliyor. Saldırı uçakları da aynı sistemle hedefini buluyor tek fark içinde bir insan var ve taşıdığı yükler çeşitleniyor.
Savunma sistemleri, örneğin S-400 ler ise yaklaşan bir yabancı cismi, yani uçak veya füzeyi önce radarında tespit ediyor. Sonra onu havada imha edecek kendi füzesini ateşliyor. Hedefine kilitlenen füze kendi güdüm sistemiyle, (bu sefer koordinatlara değil tabii) radar, laser, ısı, optik vb bir yöntemle rotasını belirleyip hedefini buluyor. İş burada da bitmiyor tabii. Savunma füzesinin, saldırı füzesi veya uçağın kendine yönelen cismi yanıltmak için yaptığı elektronik karıştırma, güdüm sinyallerini bozma gibi çabalarını da bertaraf etmesi ve yanılmadan hedefine ulaşması için bir dizi karşı tedbiri de devreye sokması gerekiyor. Yani bu işin sonu yok. Birisi bir silah ürettiğinde, ona karşı başka bir silah piyasaya çıkıyor. Sonra bunu yanıltıcı, önleyici başka bir sistem hemen yetişiyor. Sonra bir başkası ve başkası…
Böylece yıllardır emme basma tulumba gibi yoksulların kaynakları kapitalizmin devlerine pompalanıyor. Hatta bazı silahları iha, siha ve benzerlerini, siz kendiniz üretiyormuşsunuz da bedavaya geliyormuş gibi yanılsamalarla halk neredeyse rızasıyla ekmeğinin küçülmesini seyrediyor. Yani hırsız, mutlaka yabancı, emperyalist, süper bir güç değil, bazen “kendi hırsızınız” da olabiliyor!
Şimdiye kadar ülkenize dışarıdan bir füze veya uçakla hava saldırısı olmuş mu kimse bunu sorgulamıyor. Halk bunu da sorgulamaya başlarsa onun da kolayı var tabii. O yönden atılacak birkaç füze ile hemen bir düşman yaratılabilir, hatta savaş bile çıkarılabilir! Türkiye Cumhuriyeti Devletinin bu konuda oldukça deneyimli olduğu biliniyor artık…
Bir an icin Erdoğan’ın herkesi inandırmaya çalıştığı gibi, dört yanımız “düşmanlarla” çevrili ve bizim de mutlaka silah almamız gerektiğini düşünelim. Önce ihtiyacınız nedir ona karar vermeli değil mi? Yani sınırlarınızın dışındaki topraklara saldırı niyetiniz varsa bombardıman uçağı, oralardan hava saldırısı bekliyorsanız hava savunma füzesi edinmek gerek. Eğer her ikisi birden, hem saldırı hem savunma silahi istiyorsanız, ki iktidarın bu niyette olduğunu açık eden yeterince veri var, o zaman durum daha da vahim. Yani bizim gibi, komşularının hemen hepsiyle kavgalı bir ülke için hem füze, hem uçak; tank, top, güdümlü, güdümsüz bomba, füze… “İhtiyaç” listemiz uzayıp gidiyor. Hal böyle olunca nutuklarda eskiden siyasetçiler zeytinin fiyatından söz ederken, şimdilerde mermi fiyatları dillendiriliyor! Ve ülkenin bütün kaynaklarını silaha yatırıp, kuru soğana muhtaç olmak kaçınılmaz hale geliyor! Bugün ülkede yaşanılan işte tam da budur…
Ancak tartışma bu zeminde yürümüyor. Yani hangi uçak? F-35 mi, SU-57 mi? Veya hangi füze sistemi? Rus S-400 veya Amerikan Patriot sistemi mi şeklinde değil, “S-400 mü F-35 mi” şeklinde yürütülüyor! Oysa bunlar birbirlerinin alternatifi değiller. Çünkü biri saldırı uçağı diğeri hava savunma füzesi! Tek başına bu bile tartışmanın ülkenin ihtiyacı temelinde yürümediğini gösteriyor. Adını doğru koymak gerekirse tartışma “uçak mı, füze mi?” de değil, “Amerika mı Rusya mı?” tartışmasıdır. Bu tartışmanın da doğru seçeneği kuşkusuz “ikisi de değil.”
Ek olarak ABD ile S-400 temelinde yaşananlar Türkiye’nin silah alımında başka kaynaklara yönelmesinin ötesinde anlamları ve sonuçları olan bir mesele. BOP Eş başkanlığına nokta konabileceği gibi siyasi sonuçların yanında, ekonomik sonuçlar da doğuracaktır. AKP dümen suyunda seyreden Ergenekon Tayfası gibi bunu Türkiye’nin bağımsızlığı yönünde olumlu bir adım olarak görmek mümkün değil kuşkusuz. Süper güçler arasında pazarlık kışkırtarak, zikzaklar çizerek bağımsızlık olmayacağı açık. AKP nin gerek ABD gerek İsraile karşı populist her manevrasının ardından, her zaman daha sıkı işbirlikleri ve anlaşmalar yapıldığı artık sır değil.
Biraz da bu silahların maliyetine bakarsak sırtımıza yüklenecek yükü daha iyi anlayabiliriz. S-400 anlaşmasının maliyeti 2.5 milyar dolar. Hayalet Uçak F-35 in ise tanesi 110 milyon dolar. Her iki projenin toplam maliyetini yaklaşık aynı kabul edersek 2.5 milyar dolar bizim cebimizden çıkacak paradır. Böyle söyleyince dile kolay gelip algılamak zor oluyor. O yüzden gıda fiyatlarıyla ifade etmekte yarar var.
Türkiye insanı yılda kişi başına ortalama 24 kg soğan tüketiyor. Şu anda düşse de kış aylarında 5-6 liraya kadar çıkan soğan fiyatını 2 tl kabul edersek, 24×2=48 tl, bugünkü dolar kurundan 48÷6= 8 dolar, bir kişinin yıllık soğan gideridir. Siyasi “matematikçiler” gibi lafı uzatmadan söylersem, 2,5 milyar dolar, 82 milyonluk Türkiyenin nin tamamının yaklaşık 4 yıllık soğan ihtiyacına denk geliyor. Düşünün 4 yıl bütün ülke bedava soğan yiyebilir. Daha neler neler yapılabilir bu 2,5 milyar dolarla…
Soğan kokmak kan kokmaktan, hele kardeş kanı kokmaktan yeğdir. Ülkenin acil bir tek ihtiyacı varsa, o da silah değil barıştır…
Bahadır Altan