1. Haberler
  2. Güncel
  3. Mustafa Kemal’i Dersimliler mi Kurtardı-2

Mustafa Kemal’i Dersimliler mi Kurtardı-2

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Bir Kurgunun Dolaşıma Sokulması

Bu çalışmanın birinci bölümüne konu edilen Mustafa Kemal’in Kemah Boğazı’nda yolunun kesilmesi hikayesi, bir yanıyla bir bellek oluşturma ve cumhuriyetin kurucu sembolüne, Dersim toplumu nazarında meşruiyet kazandırma girişimidir. Dolayısıyla içeriden oluşturulan anlatı, her bakımdan irdelemeye değer bir mevzudur.

Geçmişin yalnızca yazılı kayıtlarda ve belleklerde sürdürüldüğü dikkate alındığında, çok rahatlıkla denilebilir ki kayıtlar ve bellekler neyi kabul ediyorsa, geçmiş odur. Ancak bellek her zaman doğrudan tanık anlatımları üzerinden kurulmaz. Dışarıdan oluşturulan söylem dolaşıma sokularak belleğe ikame edildiğinde, bu da bir bellek oluşturur. Ne var ki üretilmiş olanın gerçeği yansıtmayacağı açıktır.

Meseleye böyle bakıldığında bahse konu yol hikayesinde yazılı kaynak ve belleğin farklı anlatılarla oluşturulduğu görülmektedir. Yazılı kaynak Mustafa Kemal’in Ekim 1927’de mecliste okuduğu Nutuk’tur. Cumhuriyet Halk Partisi kurultayında verilen bu söylev, toplam 35 saat 33 dakika sürmüş ve altı güne yayılmıştır. İçerik itibariyle bir nevi Türkiye’nin resmi tarih anlatısı olup, pek çok konuyla birlikte Dersim’e de değinilmiştir.

Birinci bölümde farklı aktörler üzerinden aktardığımız ve bellek üzerinden taşınan iç anlatı ile Mustafa Kemal’in söylevi hiçbir şekilde örtüşmemektedir. Bu demektir ki birileri gerçeği saptırmaktadır. Ancak bunun olayın hem muhatabı hem de tanığı olan Mustafa Kemal olmadığı çok açıktır. Çünkü bu hikâye bir başka yazılı kaynak olan Nuri Dersimi tarafından kaleme alınan Kürdistan Tarihinde Dersim çalışmasına da konu edilmiştir. Nuri Dersimi’nin aktardığı olay ile oluşturulan iç anlatının örtüşmediğini de vurgulamak gerekir.

İçeriden üretilen bu kurgu ihtiyacının nereden kaynaklandığı, cevaplanması gereken önemli bir konudur. Çünkü sorun çok boyutlu olup, kadim toplumsal belleğe karşı içeriden geliştirilen manipülatif bir karşı koyuştur. Dolayısıyla Kemalist rejime meşruiyet kazandırmanın bilinçli çabasıdır. Diğer yanıyla da aşağılanarak, horlananların ruh halinin tezahürüdür.

O halde kültürleri, var olma tarzları ve itikatları horlanan, ötekileştirilerek her türden kötülüğün sebebi gösterilen insanların aşağılanmalarının kurgusudur demek, yanlış olmasa gerek.  Bu aşağılanma ve hor görülme haline karşı hakikati ortaya çıkartma yerine, kendini zalim ve zorba egemen nazarında temize çıkartma gayretidir de. Bunu yapanlar Cumhuriyet ve Kemalist zevat karşısında idealleştirilmiş bir Dersimli portresi yaratarak, muktedirlerin, kendi haklarındaki yargılarını değiştireceklerini sanıyorlar. Gerçek olmayanın kurgulanarak ısrarla dolaşımda tutulmasının başka gerekçesi yoktur. Dolaşımda tutulan iç anlatının gerçek olmadığı da bizzat Mustafa Kemal tarafından Nutuk’ta dile getirilmektedir.

Hakikat ve Kurgu

Hakikat arayışı, bu tasarımların hangi ihtiyaçların ürünü olduğunu ve gerçek yüzünü kavramakla başlar. Fakat yapılan bu değil. Üretilmiş hikayelere sığınanlar Kemalist elitin temelsiz iddiaları bir hakikatmiş gibi davranarak suçlamaya muhatap olanlara kendilerince egemenler üzerinden farklı roller yükleyerek, ezik ve sinik ruh halinden kurtulmak istemekteler. Çünkü hakim anlayışa göre “Dersim eşkıya yuvası, şekavetin ana mekanı, büyük bir bela selidir. Dersimliler de etrafa saldıran bir kurt ve sırtlan sürüsüdür.” Bu anlayışa göre, “Dersimliler ne mal ne hayat; hiçbir şey tanımaz. Vurur, keser, kırar, parçalar, yüklenir ve döner.”  Bu yaftalama karşısında yapılan ise, kurucu lider Mustafa Kemal’i kurtarma, cumhuriyete çıkan yolu açma rolünü üstlenmektir.

Dersim adına bu türden üretilmiş hikayelere sığınanların tutumu, bir günah ve kötülük sembolü olarak görülmelerinin suçluluğuyla hareket etmelerinden kaynaklıdır. Doğaldır ki, hor görülmekten nefret etmekte ve kendilerini temize çıkarmayı hayal ürünü hikayelere sığınmakta bulmaktalar. Dolayısıyla kendilerine dayatılan yabancı kültürü özümlemek, ‘uygarlık dışı bir yaşamdan,’ uygarlığın temsili olduğu iddia edilen ve dışarıdan dayatılan yaşamı gönüllü benimsemektir. Bu yaklaşım, hâkim güce ve kültüre sığınarak onun üstünlüğü, meşruiyeti, ilericiliği ve medeniliği fikrini içselleştirir. Bununla da kalmaz, en ateşli savunucusu kesilir.

Değişen Hikayeler ve Bellek Kırım Pratikleri

“Bir yerin kimliği insanların bu yer hakkında anlattıkları hikâyelerde ve bu hikâyelerin nasıl oluştuğunda saklıdır. O yerdeki insanlar değişince mekân da yeni gelenlerin kendisine dair bilgisiyle yeniden şekillenir. Çünkü hikayelerin değişmesi yoluyla tarihsel bilgi imha edilecek, geçmiş harap olacaktır.[1]

Connerton’un bu tespitinden yola çıkarak şunu belirtmek gerekir ki, Dersim’in kültürel kimliğini şekillendiren mitik anlatılar, köken söylenceleri ve başka kadim hikayeler önemli oranda değişmiş, başkalaşmış ve kırıma uğramıştır. Bu durumu, kuşaklar üzerinden cumhuriyet ve cumhuriyetin kurucu kadroları hakkındaki yargıların değişmesinde de görebilmekteyiz. Bunu en somut biçimde 1920 seçimlerinde Dersim ileri gelenlerinin tutumlarından anlamaktayız. Dönemin Dersim ileri gelenleri cumhuriyete ve kurucu kadrosuna mesafeli dururken, ardından gelen kuşaklar bu gerçekliği tersine çevirerek, yeni bir anlatı oluştururlar.

Bahsi edilen yol hikayesinin yaşandığı bu dönemde yapılan seçimlerde milletvekilliği için ilk teklif, Kocan (Qocuka) Aşireti’nin ileri geleni İdare İbrahim ağaya yapılır. İdare İbrahim, “Ben Osmanlı’nın çeşmesinden su içmem” diyerek, teklifi geri çevirir. Ardından Sey Rıza’ya teklif götürülür. Sey Rıza, İdare İbrahim’in cevabını öğrenince, “İdare Ağa’nın su içmediği çeşmeden ben de içmem[2],” diyerek aynı tavrı sergiler.

Mustafa Kemal de Nutuk’ta seçimler hakkında durumu şöyle özetler:

“Muhterem efendileri 9 Mart 1920 tarihli talimat icabınca memleketin her tarafında seçimler sürat ve ciddiyetle yapılmaya başlandı. Yalnız, bazı yerlerde tereddüt gösterdiler ve engeller çıkardılar ve bunlardan bazıları az, bazıları uzunca müddet tereddüt ve mukavemetlerinde ısrar gösterdiler. Bu yerler şunlardı: Dersim, Malatya, Elaziz, Konya, Diyarbekir, Trabzon.[3]

Kimliğin İçeriden Yeniden İnşası

Hal vaziyet böyleyken, bu yazının birinci bölümünde aktarıldığı üzere bir anlatıcı, tabloyu Dersimliler cephesinden idealize ederek şöyle aktarmaktadır: “Cumhuriyet’e bağlılığımın en büyük nedeni ailemin bu değerlere sahip çıkmasıdır.” Ardından konuyu yol hikayesine bağlayarak, “Bu olay çok önemlidir,” diyor. “Cumhuriyetin temellerinin atıldığı dönemde, Dersim aşiretleri Mustafa Kemal’in önünü açıyor.”

Oysa İdare İbrahim ve Sey Rıza’nın tutumundan da anlaşılacağı üzere, dönemin Dersim sermiyanları Mustafa Kemal’in öncülüğünde ortaya çıkan yeni duruma, Osmanlı ile eşitleyen bir yerden bakıyorlar. Onlara göre yeni bir rejim iddiası ile yola çıkanlar, adları ne olursa olsun Osmanlı’nın çeşmesini temsil ediyor ve o çeşmeden su içilmez.

Açık ki, kadim Dersim kültürel kimliğine karşı Tuncelilik üzerinden yeni bir bellek inşası, Kemalist rejimin temel önceliğidir. Dolayısıyla kimliğin yeniden oluşturulması sürecinde bellek inşasına çok önem verilmiş, bu inşanın gerçekleşebilmesi için de geçmişe dair bazı tarihsel olguların unutulması, izlerinin silinmesi gerektiği düşünülmüştür. Bu politikanın başarısı için de içeriden dayanaklarla ve bunların ağızlarında söylemler oluşturarak dolaşıma sokma yoluna gidilmiştir. Böylelikle kadim olana dair unutkanlık dayatılmıştır. Unutulması istenen ise kadim anlatılar yanında, dönemin ileri gelenleri şahsında ortaya çıkan tavır ve tutumlar olmuştur.

Böylece Kemalist rejim sistematik, çift yönlü bir unutturma rejimi hedeflemiştir. Dolayısıyla bu unutturma hali yıkıcı olduğu kadar yapıcı bir işleve de sahiptir. Belleğin inşasında hatırlama ve anma fiillerine rejime meşruiyet kazandıracak olumlu anlamlar yüklenirken, unutturma ise kadim kültürel kimliğe dair her şeyi içermiştir.

Diğer yandan Mustafa Kemal farklı anlatılarla meşrulaştırılarak, toplumsal belleğe ikame edilmiştir. Bu anlamda içeriden dolaşıma sokulan yol hikayesi de meşruiyet üretme çabalarının önemli bir yanını oluşturuyor.

Nutuk ve Mustafa Kemal’in Sivas Yolculuğu

Bu bölümü Nutuk’ta yer aldığı haliyle olduğu gibi vermek, olayın anlaşılması açısından önemlidir:

“Amasya’dan Erzurum’a gelirken, Sıvas’ta küçük bir hikâyeye zemin olan vaka hatırlarınızdadır. Gariptir ki, Erzurum’dan Sıvas’a giderken de buna benzer küçük bir vaziyete temas ettik.

Erzincan’dan batıya hareket ettiğimiz günün sabahı, Erzincan Boğazı girişine gelir gelmez, bazı jandarma neferlerinin ve subaylarının, heyecanlı ve telaşlı bir tarzda otomobillerimizi durdurduklarını gördük.

Vaziyeti izah ettiler: “Dersim Kürtleri boğazı tutmuşlardır. Tehlike var. Geçilemez.”

Bir subay, merkeze kuvvet gönderilmesini yazmış. O kuvvet gelince, tertibat alacak, hücum edecek, bu eşkıyayı püskürtecek ve yolu açacak imiş …

Pekiyi ama, bu eşkıyanın kuvveti nedir, neresini nasıl tutmuş, ne kadar kuvvet ve ne vakit gelecek?!

Bu muammalar halledilinceye kadar, geri, Erzincan’a dönmek ve kim bilir ne kadar günler beklemek lazım! Bizim ise, işimiz pek acele idi. Ben, Erzurum ile Sıvas arasındaki mesafeyi alışılmış zamanda kat edip tayin olunan günde Sıvas’ta bulunamazsam, şurada veya burada şu veya bu sebeple korktuğu m ve durduğum Sıvas’ta ve her tarafta duyulursa panik başlayabilir, işler altüst olabilirdi.

O halde karar? Tehlikeyi göze alıp yola devam etmek. Başka çaremiz de yok idi. Yalnız ufak bir tertip almayı uygun buldum.

Hafif mitralyözlerle donanmış bulunan, fedakar arkadaşlarımızdan birkaçını -şu anda bir alay kumandanı olan Osman Bey, ki Tufan Bey namıyla tanınmıştır, bunların başında idi- bir otomobil ile kendi otomobilimizin önüne düşürdük. Sağdan soldan gelecek, uzak mesafedeki ateşlere ehemmiyet verilmeyerek, otomobiller seri hareketle şose üzerinde ileri yürümeye devam edecekler. Vurulan, ölen olursa onlarla meşgul olunmayacak … Tam şose üzerinde ve yakınında, şoseyi kapayan eşkıyaya temas edilirse, hep otomobillerden atlayacağız ve bunlara hücum ederek yolu açacağız ve kalanlar tekrar kullanılabilir otomobillere binerek süratle ileri uzaklaşarak yola devam edecekler. .. İşte verilen emir de bu idi…

Bu tertip ve hareket tarzını makul ve emniyetli görmeyenler bulunabilir. Gerçi bu tarihlerde Elazİz Valisi Ali Galip Bey’in Dersim’de dolaştığı ve bazı aldatmalara ve tertiplere çalıştığı malum idiyse de, izah edeyim ki, ben, evvela, hakikaten boğazın tutulduğuna kani olmadım. Bunu, merkezi hükümetin yandaşı olabileceğini tahmin ettiğim bazı kimseler tarafından, sırf beni durdurmaya mecbur etmek için uydurulmuş bir plan kabul ettim. İkincisi, Dersim Kürtleri boğazı tutmuşlarsa, bunların alabilecekleri tertibatın, uzak tepelerden yola ateş etmekten ibaret kalması, bence, çok muhtemel idi. Kısacası, yürüdük, boğazı geçtik ve 2 Eylül 1919 günü Sıvas’a ulaştık.” [4]

Sonuç olarak:

Mustafa Kemal’in söylevinden de anlaşılacağı üzere, birinci bölümde aktardığımız Dersim’li kimi şahısların yol hikayesine dair söyledikleri gerçeği yansıtmıyor. Onlara kalırsa Dersim aşiretleri Ali Galip’in kışkırtması üzerine Mustafa Kemal’e suikast için yolu kesmişlerse de, bunu yapmayarak aldıkları altın ve paraları Mustafa Kemal’e takdim etmiş, kedisini de  güvenlikli bir şekilde Sivas’a ulaştırmışlardır. Hızını alamayanlar ise, bu anlatının Nutuk’ta yer aldığını ileri sürmekteler.

Ancak iddia edildiği üzere ne  Diyap Ağa, ne Haydar Ağa ne de Porik Hüseyin Ağa ile bir karşılaşma söz konusu değildir. Diğer yandan Dersim Aşiretleri’nin Erzurum Kongresi ile başlayan sürece mesafeli yaklaştıkları da bizzat Mustafa Kemal tarafından söylevde dile getirilmiştir.

Bahse konu yol hikayesinin içeriden çarpıtılarak dolaşımda tutulması, masumane bir yaklaşım değildir. Bilinçli bir bellek kırım pratiğidir. Buna göre Dersimlilerin Mustafa Kemal’e karşı tutumunu unutturma, uydurulmuş hikayelerle de rejime meşruiyet kazandırma çabasıdır. Böylelikle sürekli hatırda tutulmak istenen anlatılar vasıtasıyla kolektif bellek kadim bağlamından koparılarak yeniden inşa edilmek istenmektedir. Bellek kırım politikalarının yarattığı sonuçları anlayabilmek, yitirilenleri hatırlamakla mümkündür.

O halde hatırlamak ve unutmamak kendi olarak var olmanın ve var kalmanın yegâne sırrıdır.

 

[1]Paul Connerton-Toplumlar Nasıl Anımsar

[2] Cemal Taş-Dağların Kayıp Anahtarı

[3] Nutuk-Kaynak Yayınları

[4] Nutuk-Kaynak Yayınları.

Mustafa Kemal’i Dersimliler mi Kurtardı-2
Yorum Yap
Giriş Yap

Dersim Gazetesi ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

Bizi Takip Edin