Özel sektörde kadın öğretmen olmak: Evlenmeme, çocuk yapmama, alımlı olma baskısıyla çalıştırılıyoruz

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Özel sektörde çalışan öğretmenlerin karşı karşıya kaldığı hak ihlallerine dur demek için 2021 yılının Ağustos ayında kurulan ve kendilerini çoğulcu ve yeni nesil sendika olarak tanımlayan Özel Sektör Öğretmenleri Sendikası, başta taban maaş haklarını içeren 5580 sayılı kanunun tekrar yürürlüğe girmesi talepleri olmak üzere birçok konuda seslerini duyurmaya çalışıyorlar.

Sendika üyesi kadın öğretmenler ise başta cinsiyete dayalı eşitsizlik olmak üzere, kadınlar olarak yaşadıkları sağlık, ulaşım ve toplumsal baskılara sendikal örgütlenme ile dur demek istiyorlar. Doğum izninden hastaneye gitme iznine kadar, düşük ücret ile çalıştırılmadan öğretmen indirimlerinden yararlanmamaya kadar onlarca sorunları olduklarına dikkat çeken özel sektör kadın öğretmenleri, güvenceli bir iş, insanca yaşam talep ediyor.

Özel sektörde çalışan kadın öğretmenlerin temel sorunlarının neler olduğunu, bunların hayatlarına yansımalarını ve temel taleplerini Dersim Gazetesi olarak Öğretmen Sendikası (Özel Sektör Öğretmenleri Sendikası) Kadın Sekteri Eda Efil Aksoy, İzmir İl Temsilcisi Tülay Apak ve Diyarbakır İl Temsilcisi Diyar Demir’e sorduk.

“Daha alımlı, daha sevecen, daha titiz olmamız bekleniyor”

Özel sektörde çalışan kadın öğretmenlerin en temel sorununun cinsiyete dayalı eşitsizlik olduğuna vurgu yapan Aksoy, buna örnek olarak şunları gösterdi:

  Eda Efil Aksoy

“Özel sektör denildiğinde çok büyük bir oranının kadınlardan oluşması ile birlikte sektörde en çok göze çarpan durum cinsiyete dayalı eşitsizliktir. Bizler özel sektörün eğitim alanında hayatını devam ettirmeye çalışan kadın öğretmenler olarak anaokullarında, kreşlerde, rehabilitasyon merkezlerinde, dershanelerde, kolejlerde cinsiyete dayalı eşitsizliği en ağır şekilde yaşıyoruz. Toplumsal rollerin dayatması ile kadının üretim alanından geri çekilmesi ya da kadının ikincilleştirilmesi, ötekileştirilmesi ve mesleğini yapamaz hale getirilmesini yaşıyoruz. Kadınlar çocukluk döneminden itibaren biyolojik kimlikleri üzerinden anneliğe, narinliğe, duygusallığa, bakımdan sorumlu olmaya şartlandırılarak yetiştirilmiş ve eğitim alma şansını elde edebildiğinde de kutsal görev olan anneliğe/ kadınlığa en uygun olan mesleklerde biri algısıyla öğretmenliği tercih ederek özel sektör patronlarının önüne altın tepside atılmışlardır.

Patronlar tarafından kaçırılmayacak fırsat olan bu durum özel sektör eğitim alanında çalışan kadınların beklentinin çok fakat ücretin az olduğu zorlu çalışma şartlarına itmiş oluyor. Biyolojik cinsiyetimizden ötürü hep daha alımlı olmak, daha sevecen davranmak, daha titiz olmak, hizmet ve bakım işlerinin sorumlusu olmak, öğrencilere öğretmenliğin yanında bir de annelik yapmak beklentileri mesleği icra etmeyi zorlaştırıyor. Hayatın her alanında olduğu gibi özel sektörde de kadın öğretmenlerin en temel sorunun kaynağı tamamen cinsiyete dayalı eşitsizlik olarak ifade edebiliriz.”

Özel  sektördeki tüm öğretmenlerin hak ihlallerine maruz kaldığını fakat kadın öğretmenlerin toplumsal cinsiyet rolleri nedeniyle erkek öğretmenlerden daha çok hak ihlallerine maruz kaldığını söyleyen Aksoy, sözlerine şöyle devam etti:

“Sektördeki tüm öğretmenler hak ihlallerine maruz kalsalar bile kadın öğretmenler toplumsal cinsiyet rolleri nedeniyle patronlar tarafından düşük ücrete razı gelecek çalışanlar olarak görülüyor. Bu şartlara çalışmazsan evde oturursun gibi yaklaşımlarla insani olmayan, hayatı devam ettirmeye yetemeyecek ücretlere zorlanıyorlar. İş yükü beklentilerle dağıtıldığı için angarya işler kadın öğretmenlerin üzerine yıkılıyor. Kadın öğretmen evliyse ne yapacaksın sigortayı zaten kocanın var, evli değilse zaten baban sana bakar denilerek sigortasız çalıştırılmaya zorlanıyorlar. Mesleğe ilk başlamak için bazı kurumlarda biz seni yetiştireceğiz seneye de uygun pozisyon olursa kadroya alırız denilerek cep harçlığı bile olamayacak ücretlerle kurumların reklam yüzü olmaya ya da eğitim danışmanlığı yaptırmaya zorlanmış oluyorlar. Aynı yıllar arasında mesleğe başlamış, çalışma yılı aynı olan iki öğretmenden kadın olan erkek meslektaşından daha düşük ücretlerle ücretlendirilip bunu da o ev geçindiriyor denilerek meşrulaştırma çabasına giriyorlar.”

“Hamile kalmama şartı dayatılıyor”

Özel sektörde kadın öğretmen olmanın özel yaşamlarında da olumsuz etkileri olduğunu dikkat çeken Aksoy,  kimi öğretmenlere sezon başında sözleşme imzalarken hamile kalmama şartı gibi durumların da olduğunu ve doğum izni almamalarında sıkıntılar yaşandığını anlatıyor:

“İş hayatında yaşanan ihlaller aslında özel yaşamda da etkili olmaya devam ediyor. Toplumsal cinsiyet eşitsizliğini hayatımızın her alanında yaşıyoruz. Sektörde sabah 9 akşam 7 gibi günlük 12 saate varan ders saati ile çalışan kadın öğretmenler akşam evde görünmeyen çalışmalarına devam ediyor. Yemek yapmak, evi çekip çevirmek, çocuğa bakmak gibi birçok çalışmayı da devam ettirmek zorunda kalıyor. En önemli zorluklardan birisi ise sözleşme zamanlarında kadın öğretmene evlenmeyi düşünüyor musunuz ya da çocuk sahibi olmayı planlıyor musunuz soruları. Patronlara göre evlenen kadın öğretmen bir sonraki sezonda şehir dışına çıkabilir ya da hamile olan öğretmene doğum izni, süt izni, ebeveynlik izni gibi haklardan kaynaklı ya çalıştırılamaz ya da fazla ders saati yazılamaz. Birçok kadın öğretmen arkadaşımız issiz kalmamak için evlilik planlarını veya doğum planlarını saklamak ya da eğitimin devam ettiği zamanlar dışında planlamak zorunda kalıyor. Bunların dışında başörtülü öğretmenler sadece inancından ötürü birçok kurum tarafından bizim profilimize uygun değilsiniz denilerek çalıştırılmıyor ya da düşük ücretlerle ücretlendiriliyor. En yıkıcı durumlardan birisi de sosyal medya hesaplarının sürekli kontrol edilmesi ve paylaşımlardan ötürü yargılamaların yapılması. Tüm bunlar ve daha birçok baskı ile özel yaşam diye bir durum ortada kalmıyor. Öğretmenler 7/24 kurumlarının reklam yüzü, kurum patronlarının yansımaları olarak iş kaygısı nedeniyle özel yaşantılarını da revize ediyor.”

“Mobinglerle istifaya zorlanıyoruz”

Aynı zamanda anne olan veya anne adayı olan kadın öğretmenler için en büyük riskin işsiz kalma tehlikesi olduğunu belirten Aksoy, bu konuda mağdur olan arkadaşları konusunda şunları söyledi:

“İşsiz kalma kaygısı var bir kere. Çünkü hamile olan öğretmen patronlar tarafından gereksiz masraf, fazla ders yazamayacakları, nöbet tutturamayacakları ya da angaryaya koşamayacakları işçiler olarak görülüyor. Bir arkadaşım hamile kaldığı için türlü bahanelerle kandırmalarla işten çıkarıldı. Hamile kalan bazı arkadaşlarımıza türlü mobinglerle istifalar imzalatıldı. Arkadaşlarımızın hakkı olan süt izni bile verilmedi. Öğle arası boşluklarında bebeğini emzirmeye koşan arkadaşlarımız vardı. Çocuğu hastalandığında izin almakta zorlanan ya da izin alamayan arkadaşlarımız vardı. Çocuğunu kreşe/okula bıraktığı için mesai saatine geç kalan arkadaşlarımıza durumlarını anlatmalarına rağmen soruşturmalar açıldı. Tüm bunların yanı sıra ebeveyni özel sektör öğretmeni olan çocuklar var kapıda kalan, ailesine ihtiyaç duyan on binlerce öğretmen çocuğu…”

“Taban maaş hakkı”

Öğretmen Sendikası’nın kadın üyeleri olarak iktidarda kim olursa olsun güvenceli bir iş ve insanca yaşam istediklerini Aksoy, son olarak sözlerini şu beklentilerle bitirdi:

“Aslında iktidarda kim olursa olsun Milli Eğitim Bakanlığından en temel beklentimiz öğretmeleri güvencesizliğin içinde ve patronların insafına terk edilmiş bu düzeni dağıtacak gerekli denetimlerin yapmasıdır. Bunun yanı sıra en temel beklentimiz elimizden alınan taban maaş hakkının iadesidir, hakkımızı geri istiyoruz. Özlük haklarımızı istiyoruz. Kreş hakkı ve çalışma alanlarında eşitlik talebi de sendikamızın kadın komisyonunun talepleri arasındadır.

“Bizler güvenceli bir iş, insanca yaşam istiyoruz”

Sağlık sorunları olduğunda çok ciddi zorluklar yaşadıklarını söyleyen sendikanın İzmir temsilcilerinden Tülay Apak, pek çok meslek hastalığı yaşadıklarına dikkat çekiyor:

“Sağlıkla ilgili sorunlar yaşadığımızda izin almak neredeyse imkansız olan sektörde hep tatilleri beklemek zorunda kalıyoruz. Şuan ki  sağlık sistemimizde hastane randevularımızı  tatillere denk getirmemizin ne kadar güç olduğunu söylememe gerek yok sanırım.  Özele gitmemiz zaten imkansız; gitmek zorunda kaldığımızda ise (ki asgari ücret seviyesinde çalıştığımızı düşünürsek) ciddi bir ekonomik kayıp yaşıyoruz. Hastalıktan yerle bir de olsak okula gitmek zorundayız. Mesleki de pek çok hastalığımız var. Varis, bel fıtığı, ses tellerinde nodül vs… Son zamanlarda buna tükenmişlik sendromu da eklendi maalesef. Özel sağlık sigortası yapan kurum İzmir’de duymadım henüz. Yapılabilse en azından biraz da olsa hayatımızı kolaylaştırırdı bu.”

Çalışma saatleri ve ücretlere de değinen Apak, özel hayatının tamamen bitmesi nedeniyle kurumsal çalışmamaya karar verdiğini şu sözlerle anlatıyor:

“Çalışma saatleriyle ilgili de büyük sıkıntılarımız var. Kendi çocuklarımızın hiç bir özel gününde yanında olamamak gibi.. Bayramlarda, okul etkinliklerinde, gösteri-kutlama hiçbir anını göremiyoruz. Ben kendi çocuğumun ilk topluluk önündeki şiir okuyuşunu, ilk bayram kutlamasını, ilk halk oyunu gösterisini hep diğer velilerin çektiği videolardan izledim, yanında olamadım. Veli toplantılarına gidemedim. Çalışma saatlerinin yoğunluğu bazen nefes bile aldırmaz bize. Yıllar önce bir kurumda çalışırken, 37 gün boyunca sabah 07.30’da evden çıkıp, gece 22.00 da evde girdiğimi biliyorum. Cumartesi pazar dahil. Girdiğim derslerin dışında; hafta sonu kursları, şok toplantıları, veli toplantıları, zümre toplantıları. Ve bir gün çocuğum ayakkabılarımı saklayıp “Nefret ediyorum okulundan, gitme artık oraya, gitme! ” diye kapıda oturup bağıra bağıra ağlamıştı. Ben o gün bir daha hiç bir kurumda kadrolu çalışmamaya karar verdim. Ve o gün bu gündür ders saati ücretli olarak çalışıyorum.”

“Yol paraları belimizi büküyor”

Yol ücretleri ve ulaşım konusunda çektikleri zorlukları da anlatan Tülay Apak şu vurguları yaptı:

“Öğretmenlerimiz eğer ana-ilk-orta-lise kademelerinin olduğu bir kolejde çalışıyorsa, kurumun öğretmen  indirimden faydalanıp genellikle yanlarına alırlar çocuklarını. Kurumlar da bu durumu ciddi bir emek sömürüsü olarak kullanırlar. Sizi çocuğunuzdan ötürü göbeğinizden bağlar, mecbur bırakırlar düşük ücretle çalışmaya. İzmir’de bir kurum yüzde 70 olan indirimi, yüzde 40’a çekince bir meslektaşımız maaşından kendisine 2000 TL kaldığını söylemişti.

Yine yol parası da belimizi büken sorunlardan birisi. Kolejlerde servis vardır; ama pek çoğu belli yerden alırlar. Eğer o bölgede öğrenci yoksa binemezsiniz,  en az iki toplu taşımaya binmek zorundasınızdır. Rehabilitasyonda, kurs merkezinde, anaokullarında  çalışan arkadaşlarımızın servis kullanma gibi bir şansları zaten yok. Toplu ulaşıma gelen zamlarla aylık yol masrafımız geçen yıla oranla üç katına çıktı. Ama maaşlarımız olduğu yerde sayıyor. Pek çok ilde Özel Sektör Öğretmenleri öğretmen kartı kullanırken, bu uygulama maalesef İzmir’de yok. Aktarmalarla yol parası bizim için devasa bir rakama dönüşüyor.”

Özellikle yalnız yaşayan kadın öğretmenlerin ciddi barınma sorunlarını yaşadıklarına dikkat çeken Apak, sözlerini şunlarla tamamladı:

 “Barınma ise ayrı bir sorun haline dönüştü. Geçtiğimiz günlerde yalnız yaşayan bir kadın meslektaşımızı ev sahibi çıkarıyor, fakat aldığı maaşla bir ev tutması mümkün değil ve sözleşme görüşmesinde bunu kurucusuna söylediğinde aldığı cevap “Ev arkadaşı bulun hocam!” olmuştur. Özellikle yalnız yaşayan ve anne olan meslektaşlarımız için hayat zaten zorken, özel sektörde öğretmen olan kadınlarınki daha da zor. Zaten hareket alanlarının kalmadığını, bu işe mecbur olduklarını düşündükleri için idareciler de duygusal baskıyla yıldırmaya çalışarak emek sömürüsüne çanak tutmaktadır.”

“Evlenmeyi düşünüyor musunuz” sorusu

Sendikanın Diyarbakır temsilcisi Diyar Demir de kadın öğretmenlerin ucuz iş gücü olarak görüldüğünü belirterek maruz kaldıkları toplumsal baskı konusunda şunları söyledi:

Tülay Apak

” Kadın öğretmen olmak erkek öğretmene karşı daha ucuz iş gücü olarak görülmekte. Aynı işi yapan meslektaşına nazaran daha fazla emek verip daha az maaşa mahkum bırakılıyorlar.  Ne de olsa eve giden ikinci gelir mantığı ile  hareket ediyor işverenler. Kadın öğretmen işe alınmadan önce bekar ise evlenmeyi düşünüyor musunuz evli ise çocuk yapmayı düşünüyor musunuz sorularına maruz kalmaktadır. Evlenmek veya çocuk sahibi olmak kadın kariyerine engelmiş izlenimi yaratılmaktadır.”

Toplumun kadına yüklediği rol ve sorumlulukların, kadın öğretmenlerin sendikal faaliyetlerine engel olduğunu söyleyen Demir, buna da şu örnekleri gösterdi:

“Toplumun kadına yüklediği sorumluluklar doğrultusunda kadın öğretmenlerin sendikal faaliyetlere ayıracak zaman dilimleri kalmamaktadır. Özel sektörde çalışma saatleri uzun tutulmakta. Mesai sonrası evde çalışmak ve çocuğa sadece kadının bakma sorumluğu yüklendiğinden ötürü zaman konusunda kendine bile vakit ayırmayan kadın öğretmenlerin sendikal faaliyetler yürütmesi oldukça zorlaşıyor.”

Özel sektörde kadın öğretmen olmak: Evlenmeme, çocuk yapmama, alımlı olma baskısıyla çalıştırılıyoruz
Giriş Yap

Dersim Gazetesi ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

Bizi Takip Edin
BEDA