Deprem yardım çalışmalarını sürdürürken kalp krizi geçirip vefat eden HDP Pazarcık İlçe Eşbaşkanı Erdal İper’e saygıyla…
6 Şubat gecesinde yaşanan Pazarcık merkezli 7.7’lik deprem, ilçede ve köylerinde büyük yıkıma neden olmuş. Köylerden ölümlü enkaz çok. İlçe merkezinin durumu vahim. Yapıların yarısından fazlası yıkılmış. Resmî açıklama ne yönde diye araştırıyoruz ama tatmin edici bir cevap alamıyoruz. Kimse net olarak ne kadar insan kaybı ne kadar yapı hasarı var bilmiyor. Aşağı Pazarcık bölgesi zeminden kaynaklı, kumdan kale gibi darmadağın. İlçenin uydu görüntülerine bakılınca, buraların jeolojik dönemlerde göl yatağı olduğu anlaşılıyor. Yamaçlarda olan yerleşim yerleri kentleşmeyle birlikte obaya, yani sulak tarım arazileri üzerine kaymış. Onun için Yukarı Pazarcık denilen yamaç bölgesi görece daha iyi.
İlçe merkezi büyük bir şantiye fotoğrafı veriyor. Arama kurtarma çalışmaları durdurulmuş. Doğrusu erken durdurulmuş, halktan tepki büyük, itiraz ede ede yorulmuşlar artık. Çaresiz seyrediyorlar olanları. Homurtuyla çalışan iş makineleri yırtıcı bir canavar gibi dadanmış bina enkazlarına. Kepçelerin ucunda sarkan tül perdeler, giysiler, masa ve sandalye uzuvları, sahiplerinin gözleri önünde çöp niyetine dökülüyor kamyon kasalarına. Değer adına ne varsa; insanlar, hayvanlar, eşyaların hepsi moloz yığını olarak yükleniyor kamyonlara. Değer addettiğiniz şeyler değersizleştiriliyor. Devlet ve hükümet bu yönüyle değer kırım yapıyor adeta.
Yardım ekipleri ve kurumların çadırları Yukarı Pazarcık’a kurulmuş. Silopi Belediyesi’nin yemek çadırının önünde yemek kuyruğu dikkat çekiyor. Sebebini mutfak çadırına girince anlıyoruz. Düzenli ve hijyen bir mutfak kurulmuş. Kızılay ise günler sonra gelip karşılarına boş bir çadır kurmuş; depremde ‘boşa düşmüş’ olmanın boşluğu olarak duruyor öylece. Sebebinin HDP olduğunu söylüyor, yemek sırasındaki bir depremzede, ‘‘HDP’yi böyle bilmiyorduk’’ diye de ekliyor memnun bir ifadeyle. Silopi Belediyesi, HDP’nin kayım atanmayan üç belediyesinden biri. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ‘‘Hazzetmesem de..’’ demişti aşevine engel çıkarmadığını, bir lütufmuş gibi anlatırken. Günde üç bin kişiye yemek veriyorlarmış bu aşevinde.
KESK’in çadırları burada da dikkat çekiyor. Narlı’daki gibi düzenli. Kamu emekçileri depremin ilk günlerinden itibaren alanlarda yoğun emek harcıyor. Disiplinli ve fedakâr bir çalışma yaptıklarını gözlemliyoruz. Depremzedeler de takdir ediyor bu faaliyeti, dile getiriyorlar.
Çadırların üst tarafında, yukarıda cemevine uğruyoruz. Dışarıdan çok hasarlı görünmese de etraftaki binalar gibi boşaltılmış. Az üstte pratik inşaat malzemeleri kullanılarak yeni bir yapı inşa ediliyor. HDP’nin Alevi Masası inşaatın önünde Can Lokması pay ediyor. HDP Eşgenel Başkanı Mithat Sancar, Pazarcık, Hasankoca Köyünde kurulan koordinasyon merkezine kayyım atanmasını sert sözlerle eleştirdikten sonra, ‘Hızır günlerinde olduklarını, Hızır’ın herkese yardımcı olduğu sözünün bu günler için olduğunu, bu dar günlerden çıkmak için herkesin ele vermesi gerektiğini’ söyleyerek, depremzedelere sıcak yemek dağıtıyor.
‘‘Oy amman amman burası Adıyaman’’
Pazarcık’tan sonra, Gölbaşı üzeri Adıyaman’a geçiyoruz. Yol boyu ya tamamen yıkılmış ya da ağır hasarlı binalar insanı ürpertiyor. Bu manzara doğanın kendisini de ürpertmiş olmalı. Yer yüzünün şekil değiştirdiği gözle görünüyor. Deprem Gölbaşı’na da insaflı davranmamış.
Adıyaman’a girince depremin dehşetini hemen görebiliyorsunuz. Özellikle yüksek katlı binaların durumu korkutucu. Yarısı yıkılmış bir binanın önünden geçerken, ağzını açmış da sizi yutacak bir canavarın önünden geçmiş gibi hissediyorsunuz. Bir felaket filminden alınmış dekor gibi. Gözünüzle görmezseniz gerçek olmadığını düşünürsünüz; o kadar sürrealist, o kadar gerçek ötesi. “Oy amman amman burası Adıyaman” şarkısını mırıldanıyor hüzünle, direksiyondaki arkadaş. Aynen öyle; Adıyaman ‘oy amman, vah amman’ olmuş.
Girdiğimiz sokaklardan geri dönmek zorunda kalıyoruz. Binalar sadece kendi üzerlerine çökmemiş, sokaklara devrilen de var. Bekleşen, kıyısında, kenarında eşyalarını arayan bir iki kişi var sadece. Hayat bozulmuş, bir saat gibi durmuş. Adıyaman büyük bir beddua yemiş sanki. Nemrud’un öfkesi yeniden kabarmış. Yaşam burada ateşte yanmış, taşa dönüşmüş gibi.
Yol bulamıyoruz caddelerde, sokaklarda. Bir labirentin içinde dolanıp duruyoruz bir süre. Hemen her sokakta birkaç enkaz var, geçit vermiyorlar. Bazen de yolun üzerine hal hatır sorarcasına eğilmiş, göze dönmüş pencereleriyle yardım ister gibi duran binalar karşılıyor bizi. Pencerelerden perdeler sarkmış dışarı, hafif rüzgârda sallanıp duruyorlar, evlerden yansıyan tek hareket bu. Ötesi viran. Zaman durmuş burada.
Adıyaman Cemevi’ne geçiyoruz. Binada çatlaklar var ama ayakta. Burada da Can Lokması var. HDP’li Çınar Belediyesi aşevi kurmuş, Patnos Belediyesi de yardım dağıtıyor. Cemevinin önü ana-baba günü. Alevi Kültür Dernekleri Genel Başkan Yardımcısı da olan Cemevi Başkanı Rıza Tanrıverdi ve Pirsultan Abdal Kültür Derneği Adıyaman Şube Başkanı Zülfükar Yılmaz depremde hayatını kaybetmiş; anılıyorlar burada. Başsağlığına gelen Mithat Sancar; “İnsan insanın Hızır’ıdır” diyor ve yaşanan felaketi dayanışma ile aşmanın mümkün olacağına işaret ediyor.
Acısını paylaşan, derdini dile getirenler, ömrünce bir daha takınamayacakları bir yüz ifadesiyle konuşuyor. Acıları da dertleri de çok. ‘’Buralar iyi yine, az çok yardım geldi, köylerde durum çok vahim, oralara gidin’’ diyor sekiz köşe şapkalı bir adam. Yardım koordinasyonundan İzzet arkadaş not alıyor, yönlendiriyor bir yerlere.
Nurhak sana güneş doğmaz
Adıyaman’dan sonra asıl çalışma alanımız olan Elbistan’a gitmek için yola çıkıyor, yönümüzü Nurhak’a çeviriyoruz. Anti Torosların bir kolu olan Nurhak Dağının karla kaplı ve ihtişamlı zirvesine bakarken dilimiz dolanıyor Hasan Hüseyin Korkmazgil’in şiiri, o ünlü şarkı, ‘‘Nurhak sana güneş doğmaz..’’ Dağın eteğinde kıvrıla kıvrıla yol alırken hatırlıyoruz Nurhak’ın hikayesini: 68 Kuşağı ve Türkiye devrimci hareketinin öncü isimlerinden Sinan Cemgil, Kadir Manga ve Alpaslan Özdoğan, 31 Mayıs 1971’de Nurhaklarda katledilmişti.
Nurhak ilçesi tabelasından sonra depremin doğa üzerindeki izleri dehşete düşürüyor bizi. HDP vekilleri Alican Önlü ve kendisi de Maraşlı olan Zeynel Özen’le yolculuk yapıyoruz. Özen sürücüye dikkatli olmasını söylüyor. Depremden hemen sora bölgeye gelmiş bu yoldan ve yola düşen kayalara dikkat etmemizi istiyor. Ağaçlar arasından kıvrılıp giden güzel bir yoldayız ama manzara feci. Yolu parçalayıp geçen, kimi iş makinelerince yol kenarına itilmiş, kimi geçip alttaki derin vadiye düşen devasa kaya parçaların rastlıyoruz. Kökünden sökülmüş, ya da dalı budağı parçalanmış ağaç ölüleri serpilmiş etrafa. Dağlar, bu bölgede yamaçlarına kusmuş halde. Nurhak’ın zirvelerinde de kayalar kopmuş, uzaktan, karda bıraktıkları kahverengi izden anlaşılıyor.
Tabela’da ‘‘Barış’’ yazıyor. Ne güzel mesken ismi, barış. 9 Ocak 2013’te Paris’te, Sakine Cansız ve Leyla Şaylemez ile birlikte katledilen Fidan Doğan’ın memleketi Barış. Barış! Aslında, Doğan’ın köyünün adı Hançıplak, sonradan mahalle statüsü verilmiş; karşımızda, dağın eteğinde, dönüşte uğrayacağız.
Nurhak ilçesi girişinde başlıyor enkazlar. Kar henüz erimemiş. Hava soğuk. Yıkılmış ya da yıkılmak üzere olan evlerin etrafında kimse yok. Deprem buraya da acımamış, yıkıp geçmiş. Nurhak’a da daha sonra uğramak için önce asıl çalışma alanımız olan Elbistan, gece bastırmadan varmak istiyoruz.