Kadim Alevilikte; Kurbanlık Koç Da Bir Candır.
Bir gün köye piri piran geldi.
Talipler, sevinçle meydanda toplandı
Gönülden gönüle muhabbet aktı
Pir; anda, cemi-i civat bağladı.
Taliplerden biri,
Boynundan tuttuğu süslü Koçuyla
Pirin huzurunda, dara durdu
Pir sordu:
“Bu ne haldir ey talip?”
Talip boynunu büktü;
“Meydanın kurbanıdır, tığlanacak,
Desturunu isterim Pirim” dedi
Pir heyecanlandı, şaşırdı kaldı
Gözleri doldu, ağlamaklı oldu.
Kısık bir sesle yutkundu.
“Bu meydana gelen her can,
Rızalıkla gelir, rızalık verir,
Şimdi, söyle bakayım;
Bu can razımıydı seninle dar’a gelmeye,
Peki sen razımsın onunla birlikte gitmeye?
Şimdi biz nerden bilelim ki;
Bu süslü sevimli can,
Acaba kendi rızasıyla mı çıktı huzura?”
Kendi rızasıyla mı boynunu uzatacak bıçağa?
Koçu göstererek Piripiran;
Sözlerine şöyle devam etti;
“Rızası alınmayan bu can,
Artık bu meydana, oldu bir kere mihman
Onun canı acıtılamaz, kanatılamaz!
Tığlanamaz, zira eti etimize uymaz!
Artık o, azattır kurbanlıktan.
Bilesiniz ki; bu rızalık meydanında
Cana bıçak çalınmaz!
Onun kalbi küçüktür,
Gılbangı bile kabul olmaz!
Bozulur Hakkın terazisi gayri tutmaz!
Pir, dardaki talibine yer gösterdi,
Hemen kendi yanında,
Tenburunu eline aldı ve dedi ki;
“Hadi geç, yerini al canlar arasında
Birlik, dirilik meydanında”
Talip, iki büklüm oldu, öylece dondu.
Tuttuğu koçu göstererek;
Mahcup bir edayla Pir’e sordu:
“Peki şimdi ne yapayım bunu?”
Pir yumuşak sesiyle gülümsedi;
Talibine şöyle seslendi;
“Meydana gelen cümle canlar,
Burada Cem-i civat olurlar.
Ölü gelenler, buradan diri çıkarlar
O cana da, aranızda bir yer acın!
Varsın o da muhabbette hakkını alsın.
O da, pişirilen lokmalardan tatsın!
Suyundan kansın!”
Bu hüküm üzerine:
Kurbanlık koç da bir köşede
Canlarla birlikte oturdu diz dize
Canların bulunduğu bu mecliste.
Bütün müşküller sorgulandı
Nefesler, tek yürekten çoğaldı
Lokmalar sunuldu
Koç’da nasibini aldı.
Cem-i meydan mühürlendi.
Ceraglar, demler sırlandı.
Canlar rızalıkla dağıldı.
Meydana getirilen kurbanlık koç,
Sahibiyle birlikte, evin yolunu tuttu
Piripiran sayesinde,
Cümlesi edep erkana uyuldu.
Koç, kurban olmaktan kurtuldu.
Ölü geldiği bu meydanda,
Dirilen canlarla can oldu, yaşadı.
Bu anlatının derin şifrelerini kendimce şöyle çözümleyebilirim.
Her şeyden önce; burada derin bir anlam, güçlü bir sembolizm ve Alevi inancının özünü yansıtan eski bir hikâyeyle karşı karşıyayız. “Kadim Alevilikte Kurbanlık Koç da Bir Candır” deyip başlayan bu yaşanmışlık; rızalık, merhamet ve cana duyulan saygıyı merkezine alarak, “bütün canlıları bir gören Piripiran (Mürşit)”; dikkat ederseniz, aynı zamanda ölüyle diri arasındaki manevi bağları örüyor. Bu örüntüyü, birkaç başlık altında şöyle toparlarsam, bilmem katılır mısınız?
Rızalık Meydanı ve Can
Piripiranın söylediği şu cümle, hikâyenin merkezini oluşturmaktadır. “Her can rızalıkla gelir, rızalık verir.” Bu söz, Alevilikteki “rıza şehri” anlayışını ima ederken, inancın yaşam felsefesinde zorlamanın yerinin olmadığını anlatır. Süslenmiş, boynundan çekilen bir koç bile bu meydanda, “canlar-insanlar” arasında “can” sayılır. Eğer o canın rızası yoksa- ki; yok! Öyleyse ona bıçak kalkmaz! Rızalık olmadan birlik olmaz! Rızalık olmadan lokmaya el uzatılmaz, kabul edilmez! Rızalık olmadan can, cana merhem olmaz! Öyleyse rızalık çizgisinde kalalım!
Kurbanlık Koçun Temsili
Koç burada sadece bir hayvan değil; aynı zamanda sistemin ve özelliklede kurbanın sorgulamadığı toplumlara karşın, Alevilik inancının bunu sorguladığı, bu türden alışkanlıkları, gelenekleri rahatlıkla yerdiğine tanık olmaktayız. Sorgusuz kabullerin, ritüelin plastik- mekanik uygulanışının karşısına, bu inancın bilgelik aşkıyla donanmış Pirleri; vicdan, gönül ve rıza ile çıkar. Bu da hikâyeye derin bir öğreticilik katar.
Geliniz bu hikâyenin temel katmanlarını kısaca sorgulayalım:
Peki öyleyse; lütfen etrafınıza bakarmısınız, günümüzde böyle Pirler hala var mıdır?
Yolu eğip bükmeden, nefsine uymadan, egosunu köpürtmeden toplumsal sorunları çözen Pirlerimiz var mıdır?
Hakikati, sadece hakikati dile getiren, çağın gereklerini gören ve bunu hakkaniyetle dillendiren Pirlerimiz var mıdır?
Kurbanlık koçu, bıçaktan alan, taliplerini hakkın terazisinde tartmadan önce kendisini tartan Pirlerimiz var mıdır?
Derneklerde, sözüm ana cemevlerinde Kerbela Cemi için, üyelerden “kurbanlık payı” istemeyen, yada buna karşı çıkan kaç tane Pirimiz vardır?
Böyle Pirlerimiz eğer kalmadıysa, maalesef kurbanlık koç olmaya ramak kalmıştır. Çok yazık! Devam edelim:
Cemlerde Diri olmak
“Ölü gelenler, buradan diri çıkarlar.” Hiçbir dinde, toplumda olmayan, yaşatılmayan toplumsal adaletin meydanı olan Cem (civat, civin), sadece bir toplantı anı değildir. Orası evrensel değerlerle bir uyanış, bir dönüşüm, birlik olma meclisidir. Bu söz, mecazi olarak insanın bilinçlenmesi, kirlilikten arınması, hakikatiyle buluşmasıdır. İşte tam da bu labirentte Koç da, bir sembol olarak bu Cem’de “diri” olur, “can” olur; “et” olmaktan çıkar, canlarla “can” olur.
Pirin bilgeligi:
Pir’in buradaki doğaçlama tepkisi öğreticidir, asla yargılayıcı değil! Talibini sorgularken bile edep-erkanı uygular. Yolun kuralını hatırlatırken, çağa uygun bir başka yolun daha var olduğunu gösterir. Tenburunu eline alırken, tellerine henüz dokunmadan, önce talibine ayar verir. Ona; “yerini al canlar arasında” derken, meydandaki canlara da gizemli bir mesaj iletir.
Meydana getirilen Kurbanlık Koç’a da, canlar arasında bir yer açılmasını belirtir. Bu yaklaşımıyla Pir, bütün Pirlere manevi önderliğin sevgi ve anlayışla, hoşgörü ve empatiyle yapılması gerektiğini alenen gösterir. Bu ne biçim bir derinliktir? Bu, hangi bir yolun kuralıdır ki; böylesine etkileyicidir. Bu anlatı; Aleviler üzerinden, İslam dünyasındaki kanlı kurban geleneği karşısında insanlığa ahlaki bir öğüt, bir nasihat, bir derstir… Ve hepisinden öte, insanlığa bir vicdan çağrısıdır.
Hak ile kalın!