Sümer Kil Tabletleri, Dergah (Delfi) Kapı Yazıları, Kaya Kitabeleri, Köy Levhaları/ Plakaları, Kimlik Kartları ve Mezar Taşları…
Sümer Kil Tabletleri
Fırat-Dicle arasında yer alan Antik Mezopotamya’da, tarihte ilk defa Sümerliler (MÖ.3500 Kish tabletleri), icat ettikleri civi yazılarını, güneşte yanmış kil tabletlerine kazıdılar. Bu kil tabletleri üzerine Mezopotamya uygarlığının kadim bilgilerini, yani kanunlarını, mitolojilerini, tanrısal yasalarını, ikili antlaşmalarını vs. yazdılar. Sonrasında, Akadlar, Babiller ve tek tanrılı dinlerin kutsal metinleri böylece tarihteki önemini korudular.
Tek tanrılı dinlerin başlangıcı sayılan Musa’nın on emrinin de, “taş levhalara” yazıldığı anlatılmaktadır. Öncesinde Aryan inancı olan Vedalardan evirilen Ahura Mazda dininin metinlerinin de Zerdüşt tarafından “öküz derilerine” yazıldığı bilinmektedir. Tarihte belki de ilk defa yazılı belge olarak bırakılan bu yazılı ürünler, günümüze de yön verip, felsefi değerler taşıdılar.
Dergah (Delfi) Kapı Yazıtları
Yunanistan’ın Parnassos Dağının güneybatısında bulunan Delfi/ Delphi’deki “Toprak Tanrıçası Gaia” ya adanan, Apollon Tapınağı’nın giriş kapısında “nosce te ipsum < Kendini Bil, Kendini tanı” anlamına gelen o iki kelimelik söz, adeta insanın; insani duygularını sürüklemekte. Dahası, “Kendini tanı, bil” sözü, Mezopotamya’daki kutsal tapınakların, dergahların giriş kapılarında da yazılıydı. Özellikle Alevilik inancında “Kendini bilen hûdasını-hakkını bilir” sözü ise işin felsefi boyutunu iyice derinleştirmekte. Ve buna eklenmesi gereken bir diğer ibretlik ders; “Sen, seni bilirsen olursun Xwuda (tanrı, hak), sen seni bilmezsen olursun Xwuda’dan cüda (ayrı)” emriyle “insan-i kamil” olma mertebesini hedefler.
Kaya Kitabeleri
- Pers kralı, Ahameniş Hanadanı Driyus (MÖ 549-486), İran’ın batısındaki (Hamedan/ Akbatana) Goranların yaşadığı Kirmanşah/ Kirmanşan eyaletinde, “Tanrıların yeri ve Duymak” anlamına da gelen “Behistun, Bihistin, Bagastana” dağındaki kaya kabartması- yazıtında kendi krallığını, başarısını yazmıştır. Bu yazıt, tarihe “Behüstün/Duyun kitabesi” olarak geçmiştir.
Ayrıca Daryus; Nakş-i Rüstem’deki (Rüstemin resmi) yazıtlarında ise İnsanların kulağına küpe olması babında; “Ey İnsan! Ahura Mazda’nın mesajını isteksizce karşılama! Doğru yolu terk etme! Meşruluğun dışına çıkma!” diye uyarmıştır. Evet!” Doğru yolu terk etmemek” ve “meşruluğun dışına çıkmamak” insanın; insan olma özelliklerinin en başında yer almalıdır. Ve fakat her ne hikmetse bütün dinler, kendilerini “tek doğru yol” olarak tanıtmış ve taraftar kazanmaya çalışmışlardır.
Köy Levhaları/ Plakaları
Günümüzde uygulanan uluslararası “trafik levhaları”, ülkelerin, kentlerin, köylerin isimlerinin yazıldığı modern “yol levhaları”, ayrıca insanların gidecekleri istikameti göstermesi acısından oldukça önemlidir. Fakat 50’li yıllarda köylere gidecek ne yollar ve nede ki trafik levhaları bulunmamaktaydı. Fakat köy isimlerinin yazıldığı küçük “metal plakalar” yada “beyaz taşlara” yontulmuş ve köy girişinde bir evin duvarına işlenerek asılmış “köy isimleri” bulunmaktaydı.
Hafızamda yer edinen bunlardan birisi; çocukluğumun geçtiği ve babamın öğretmenlik yaptığı Dersim’in; Pertek ilçesinin Pınarlar nahiyesine bağlı olan Pirinççi köyüne aitti. Zaman içerisinde paslanmış ve fakat hala aynı orjinliğini koruyan bu metal levhada “Pirinçi Köyü” yazılmaktaydı. Oysa köyün resmi adı iki “ç” ile yazılı “Pirinççi” idi. Aslında bu levha köyümüz için bir ayrıcalıktı. Çünkü her köyde, böyle bir metal levha bulunmamaktaydı. Metal, demir, çivi değerliydi. Evet o levhanın üzerinde yazılı olan “Pirinçi Köyü,” hiç şüphe yok ki “benim çocukluğumun ve ergenliğimin” geliştiği, serpildiği ve hiç unutamadığım en güzel dünyasıydı.
Kimlik Kartları
İnsanlar doğar, adlarıyla, aileleriyle birlikte yaşar, büyür ve zamanı geldiğinde hakka yürürler. Yaşarken, üzerinde künyeleri yazılı olan küçücük, resmi bir “kimlik kartı” taşırlar. Cepte rahatça taşınan o kimlik kartında; insanların doğdukları tarihi, isimi, aile soy adları, Anne, Babalarının isimleri, doğdukları yerin, hanelerin, hangi dinden ve hangi ülkenin vatandaşı olduğuna dair özel bilgiler yer almaktadır. İşte bu kimlik kartı; başlı başına bireye ait özel bir yazıttır, kitabedir, levhadır aslında.
Mezar Taşları
Hakka yürüyen canın, ömrünce taşıdığı elindeki bu kimlik kartı, iptal edilir. Kimlik kartını ona veren devlet, o kartı, aileden geri alır. Artık o kart hükümsüzdür. Çünkü onu taşıyacak olan sahibi lakin yaşamamaktadır. Kartın sahibi bu dünyayla ilişkisini koparmıştır. Bu defa da hakka yürüyen can; toprağa sırlanırken, başucuna önce geçici bir taş dikilir. Yada bir ahşap-tahtaya sadece adı soyadı ve hakka yürüdüğü tarih kaydedilir. Daha sonraki zamanlarda ise bir mermere, bir taşa bu bilgiler aktarılarak, tahtanın yerine konulur. Mezara, bir evin dış görünümü verilir.
Son yıllarda bu mezar taşlarına şiirler, öğüt içeren özlü sözler yazılır. Hele hele “Ruhuna el Fatiha” sözü, tabi ki hiç eksik edilmez. Çok eskilerde bu mezar taşları-kitabeleri oldukça işlemeli figürlerle süslenilirdi. Hakka yürüyen canın, yaşarken edindiği özellikler oraya nakşedilirdi. Bir at, bir turna, bir bağlama-saz, güneş kursu, yıldızlar, ay ve benzeri resimler; hakka yürüyen Canın özelliklerini ifade ederdi.
Ve bizler; Bizler neyi, nereye ve nasıl yazarak acaba geleceğe, yazılı bir not bırakabilecek miyiz? Mühim olan bu! Aslında bu o kadar da zor değil! Bunu başarabiliriz! Zira yazılanı biz yaşadık. Yazıyı biz yazmalıyız. İnsan!
Hak ile kalın!