Hacı Bektaş-ı Veli, gerçekten Hoca Ahmet Yesevi’den el aldı mı? Tarihe itiraz düşmek

Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Günümüz Alevi inancına dair cümle kuran her araştırmacı yazar ve tarihçi bu iki inanç önderini kendisine dayanak yapar ve bunun üzerinden tezler geliştirir. Kimi siyasetçi ve tarihçiler Alevi inancının ya da Bektaşilik’in temel düsturunu Yesevi’liğe bağlarken önemli bir kesimde bunun aksine Alevi inancının Yesevi tarikatıyla bir bağının olamayacağını, zira rivayetten ibaret olan bu iddiayı gerçekmiş gibi sunanlar, Alevi Bektaşi inancını köklerinden koparmak için yapıyorlar. Efsaneler, rivayetler tarihin gerçekliğiymiş gibi öne sürülemez ve bunun üzerinden bir tarih de yazılamaz diyorlar.

Doksanlar sürecinde devletin de teşvikiyle kurulan Cemevleri (Süleyman Demirel Cemevleri bizim teşvikimizle kuruldu demişti) Alevi toplumunun öteden beri zaten bir talebiydi. Dernek statüsüyle de olsa bu adımı Aleviler hak olarak gördü ve doğal olarak sevinçle karşıladılar. Ancak, “bayram değil seyran değil” misali yıllar yılı yasak kapsamına alınan ve hor görülen bu kadim inancın kapısını bize aralayanlar bir amaç gütmüş olabilirler miydi? Nitekim kokusu çabuk çıktı. İzzettin Doğan eliyle kurulan Cemevleri zamanla Alevi inancını asimile eden ve onu köklerinden koparan merkezlere dönüşü verdi. Meğer Demirel’in ve Çiller’in iyiliği bunun içinmiş. Şimdi aynı güruh sahibine sadık kalarak Anadolu İslam Anlayışı adı altında öne sürdükleri uyduruk tezleri ile bu kadim inancı esnaf misali haraç mezat pazarlamaktadırlar.

Hacıbektaş-ı Veli şahsında Alevi inancını seyrinden koparmak isteyenlerin başında Cem Vakfı ve onun çevresinde otlanan güruh gelmektedir. Aleviliği yol erkanından koparmak ve asimile etmek için önümüze Türkmenistan’ı veya Arap çöllerini tek seçenek olarak sunuyorlar. Öyle ki adeta zehri bal içinde bize yedirmeye çalışıyorlar.

Şimdi bu kısa değerlendirmeden sonra haddimi de bilerek bize anlatılanla hakikati karşılaştırmak istiyorum. Doğru olanın ortaya çıkması adına karanlık dehlizlerde hakikatin izini arayan ve bu alanda büyük emekler sarf eden o değerli tarihçilerin ve araştırmacıların bilgisine başvuracağım.

Bahsettiğim otlaklardan beslenenlerden biride Namık Kemal Zeybek’tir. Bakın ne diyor, “Kimi bilgisizlikten, kimisi art niyetinden, kimisi saplantıdan, kimisi dikkatleri üzerine çekmek için. Birileri var ki gün gibi aşikâr bir gerçeğin aksini söyleyip duruyorlar; Hacı Bektaş Veli’yi Pir`inden, Hoca Ahmet Yesevi’den koparmak isteyenlerden söz ediyorum.” diyor. Namık Kemal Zeybek Radikal Gazetesi 17-20-24 Mart 2010

Devamla sayın Zeybek Hacı Bektaş-ı Veli’yi rivayette Hoca Ahmet Yesevi ile buluşturuyor sonra ondan el aldırıyor, Hacı Bektaş -ı 43 yıl önce ölmüş olan Ahmed-i Yesevi’ ye mürid yapıyor, durmuyor, yanındaymış gibi Hacı Bektaş’a birde sabah namazı kıldırıyor ardından Ahmet Yesevi görevlendirmesiyle Hacı Bektaş’ı Anadolu’ya getiriyor.

Cem Vakfı dahil birçok dede ve Cem evi yöneticileri olayı bize sayın Zeybeğin anlattığı rivayetlere dayanarak yıllar yılı  gerçekmiş gibi anlattılar ve halada anlatıyorlar.

Peki, birde hakikatin böyle olup olmadığına bakalım

“Namık Kemal Zeybek ve benzerlerinin kendilerine dayanak yaptıkları Hacı Bektaş Veli menakıpnamesi (velâyetname) 1480’li yıllarda kaleme alınmış, Osmanlı Padişahlarından 11. Bayezid’in siyasetinin ürünüdür. Diğerinin yazılışı daha geç dönemlere rastlar. Oysa velâyetnameden tam 130 yıl önce yazılmış Mevlevi Ahmet Eflaki Dede’nin, Ariflerin menkıbelerinde, Hacı Bektaş’ın Baba Resul’ün (Baba İlyas) halifesi olduğu yazılıdır. Üstelik keramet sahibi biri olduğu halde, abdest alıp namaz kılmadığı ve İslam şeriatının koşullarını yerine
getirmediği belirtilerek Mevlana Celaleddin e şikâyet edilmiştir. Ayrıca aynı yıllarda yani 1350‘lerde Elvan Çelebi’nin
(Baba İlyas’ın torunlarından) yazdığı Baba İlyas menakıpnamesinde adı övgülerle üç kez geçmekte ve tek kitabı olan Makalat’ın Arapçadan Türkçeye Said Emre ( Hacı Bektaş’ın taliplerinden) tarafından çevrildiğinden bahsetmektedir.” Hacı Bektaş Veli Makalat, İsmail Kaygusuz. Sf. 13 “Hacı Bektaş Veli’nin kabul edilen doğum tarihinden (1209) tam kırk üç yıl önce, 1166 yılında ölmüş olan Hoca Ahmet Yesevi nasıl Hacı Bektaş‘a nasip verip, onu “Rum Erenleri”ne baş olarak” gönderiyor? Ve Türk-İslam sentezcilerine göre “Anadolu’yu Türkleştirmek, İslamlaştırmak ve Türkçe yaymak” görevini yüklüyor Pir-i Mugan Ahmed i Yesevi!” Hacı Bektaş Veli Makalat Sf. 13

“Hacı Bektaş Veli’nin kabul edilen doğum tarihinden (1209) tam kırk üç yıl önce, 1166 yılında ölmüş olan Hoca Ahmet Yesevi nasıl Hacı Bektaş‘a nasip verip, onu “Rum Erenleri”ne baş olarak” gönderiyor? Ve Türk-İslam sentezcilerine göre “Anadolu’yu Türkleştirmek, İslamlaştırmak ve Türkçe yaymak” görevini yüklüyor Pir-i Mugan Ahmed i Yesevi!” Hacı Bektaş Veli Makalat Sf. 13

“Hacı Bektaşi-ı Veli’yi Alevi yolunun başlangıcı, suyun başı olarak sunan yapay tarih tezi, bir yandan Alevi erkânının 1240 yılından önceki tarihini karartmayı hedeflemekte, öte yandan Hacı Bektaş ve onunla birlikte alevi inanışını asıl yatağından kendi yurdundan, geçmişinden ve soylu geleneğinden kopararak aklın kabul etmeyeceği bağlantılarla Türkistan’daki bir Nakşibendî dergâhına, Hoca Ahmet Yesevi ‘ ye bağlamaktadır. Bu söylemin ne akademik, ne de
tarihsel temeli vardır.” Erdoğan Çınar Bahçe Biziz Gül Bizdedir Sf. 35

“Bugün müze olarak kullanılan Hacı Bektaş-i Veli Dergâhı’nın Pir Evi’nde cam bir teşhir dolabın içinde sergilenen dergâh mührü bu dergâhın kaybolmuş eski bir Alevi uygarlığına kadar uzanan aidiyet bağını ortaya koyar. Pir Evi’nin girişinde sağda ve solda sıralanmış on iki Veli’nin mezarları üzerindeki kalın kireç tabakaları ile örtülmüş semboller Hıristiyanlık öncesi dönemlere aittirler.” Erdoğan Çınar Bahçe Biziz Gül Bizdedir Sf. 37

On dokuzuncu yüzyıl sonlarına doğru Hacı Bektaş Veli dergâhını gezen F.W.Hasluck dergâh içinde Seklan adında bir eski çağ Velisi’nin türbesini tespit etti, Hacı Bektaş Dergâhı‘nın fiziki yapılanmasının İslamiyet ve Hıristiyanlık öncesinden başladığını gösteren kanıtlardan biri olarak dikkatleri üzerine topladı.

“Hasluck’dan yaklaşık bir yüzyıl sonra 1967 yılında Ankara üniversitesi dil tarih coğrafya fakültesi Prof. Dr Kemal Balkan başkanlığında bir grup arkeolog, Hacı Bektaş Veli Dergâhı’nın yanı başında Karahöyük‘te bir kazı çalışması başlattılar. Bu kazılardan elde edilen arkeolojik bulgular Hasluck un yüzyıl önce yaptığı tespiti doğrular nitelikteydi. Bu kazılar Hacı Bektaş Dergâhı’nın bulunduğu koordinatlar üzerindeki ilk yerleşimin 5000 yıllık geçmişi olduğunu ortaya koydu.” Erdoğan Çınar dergahın sırrı sf 56

Olayı birde N.K.Zeybek gibilerinin referans aldığı Fuat Köprülüden dinleyelim “Osmanlı tarihçilerinin en  eskilerinden olan Âşık Paşazade’nin verdiği bilgiye göre Hacı Bektaş Veli, Horasan’dan Menteş isminde kardeşi
ile beraber Sivas’a oradan Baba İlyas’a oradan Kırşehir’e ve Kayseri’ye giderken orada şehit oldu. Hacı Bektaş
Kayseri’den Kara Höyük’e gelmiş. Hacı Bektaş’ın Sultan Orhan ile görüştüğü Yeniçeri Ocağı‘na dua ettiği gibi hiçbir tarihi esası olmayan rivayetleri katiyen reddediyor.” Prof Fuat Köprülü Türk edebiyatında ilk mutasavvıflar Sf. 48

“F.K notu esasen ne Şakayık’ta ne de Âşık Paşa Zade’de Hacı Bektaş’ın Ahmed Yesevi ile münasebeti hakkında
bir kelimeye tesadüf olunuyor.” age sf. 49

“Bu takdirde Hoca Ahmed’in Yesi’de (Yesi kaldığı kasaba adı) uzun müddet yaşamayıp, dönmesinden hemen on sene sonra öldüğüne hükmetmek lazım geliyor; çünkü ölümü, muhtelif hal tercümesi kitaplarının birliği ederek fadelerine göre 1166-67’dedir.” age sf 72

“Ahmet Yesevi altmış üç yaşına girdikte sonra an’aneye göre bir çile hane yaptırarak oraya çekildi bunun hangi tarihe tesadüf ettiğini de, ne yazık ki bilmiyoruz. Her halde öyle zan edildiği gibi uzun sürmemiştir, etrafına ana ‘nevi rivayetlerde iddia edildiği gibi 99.000 mürid de toplanmamıştır.” Age sf 75

“Bir vakit namaz kılmayanın domuzdan farkı olmayacağını söyleyecek derecede şer’i hükümlere fazla bağlılık gösteren Hoca Ahmed günahlarından bahsederek istiğfar eyler.” Age sf. 76

Bazı Cem evlerimizin okumadan başucu kitabı haline getirdikleri bu eserde Fuat Köprülü Ahmed Yesevi’nin
Nakşibendî tarikatına mensup olduğunu uzun uza diye anlatır. Halifelerini sayar ama içlerinde Hacı Bektaş
yoktur. Yesevi’nin Türk kültürüne ve Hanefi meshebine büyük katkılarından ve hizmetlerinden övgüyle söz eder.

Hacı Bektaş,ın Ahmed Yesevi müridi olduğu yalanına gelince, Köprülü dahil hiç biri bu iddia konusunda gerçek bir kanıt ortaya koymuş değiller. Bir çokların referans aldığı Köprülü dahi anlatılanların tamamının rivayete dayalı bilgiler olduğunu söylemektedir. Sonuç olarak Hacı Bektaş.ı Veliyi Ahmed Yesevi ile buluşturup bundan da bir Alevi tarih yazımını çıkarmak isteyenler amaçlarına ulaştılar mı derseniz, evet kısmen başarılı oldular. Ancak tarih yazımı
avcılardan ibaret değil. Yeni kaynakların ortaya çıkmasıyla birlikte zamanın döngüsü gün geçtikçe gerçeğe doğru eviriliyor. Gel gör ki içimizdeki Alevi korucular bu gelişmeden oldukça rahatsız. Israrla bizi avcılarımızın kapısına götürmek istiyorlar. Oysa biliyoruz ki o, kapı aralığından bir Alevilik ya da Kızılbaşlık çıkmaz çıkamaz . Çünkü o kapı şeriat,ın ve Nakşibendîliğin kapısıdır.

Son söz Hacı Bektaş’ın kendisinden olsun istedim

“Yeryüzünde akıl ölçüsünden önemli bir şey yoktur. Çünkü her şeyi iyi bilen ve buyuran akıldır. Bilim evrenin
bütün değerlerinin üzerindedir. Bilimle gidilmeyen yolun sonu karanlıktır. Bilimle araştırmalı, izlenmeli, gözlemeli ve arştan yerin altına kadar her ne varsa kendinde bulmalıdır. Şimdi gökle yer arasında birçok nesne vardır. Fakat insandan ulusu yoktur. Arştaki değme bir kandilin (yıldızın) genişliği büyüklüğü, bu dünyadan yetmiş kat fazladır.”Makalat, aktaran: İsmail Kaygusuz. Sf 34

Sizce bunları söyleyen bir eren katı Nakşibendî tarikatına mensup olan birinden el almış olabilir mi? Üstelik hayatının hiçbir evresinde, ibadetinde ismi ve sözü geçmediği halde.

Hacı Bektaş-ı Veli, gerçekten Hoca Ahmet Yesevi’den el aldı mı? Tarihe itiraz düşmek
Giriş Yap

Dersim Gazetesi ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

Bizi Takip Edin
BEDA