Mezopotamya’nın kadim inançlarından olan Hak Yol Alevilik, ilk tarım toplumlarının doğa anayla kurdukları ilişki sonucunda açığa çıkmış ahlaki değerler bütünüdür. Mevsimsel döngülerle, canlıların yaşamsal döngüsü arasında olması gereken derin bağlar, deneme-sınama öğretileriyle geliştirilerek, günümüze kadar gelmiştir. Tradisyona göre sürekli gelişen bu öğretinin devinimli taşıyıcıları, bu yolun taşlarını döşeyen Réberleri, Pirleri ve Mürşidleridir.
Yolun önderleri, toplum içinde uyulması gereken kurallara uygun davranışları, toplumsal bütünlük içerisinde kalarak ele alır, geliştirir ve ortak değer yargılarıyla topluma da örnek olacak şekilde uygular. Bu vesileyle taliplerine-talebelerine “iyi düşünmeyi, iyi konuşmayı ve iyi eylemde bulunmayı” öğütlemişlerdir. Haklının yanında haksıza karşı çıkmayı, karanlığa ışık saçmayı, kötülerden uzak iyilerden olmayı, kendi inanç sistemi içerisinde bu değerleri baş köşeye yerleştirmişlerdir. Hak Yol Alevilik; hercümerç olmuş Ortadoğu’nun bunca karmaşası içerisinde, etik değerlerini koruyan bir inançtır. Bu kadar dış tazyiklere rağmen, hala bile günümüzde Hak Yol Alevi inancının bağlıları, ahlaklı bir toplumdur.
Aleviler; farklı dinlere, inançlara, görüşlere ve yaşam tarzlarına hoşgörüyle yaklaşırlar. Ancak Hz. İsa’ya atfedilen o “Sağ yanağına biri tokat atarsa ona karşılık verme. Sol yanağını da vursun diye ona çevir” (Matta 5/39; Luka 6/29) sözünde olan pasifist yaklaşımı da reddederler. Zira haksızlığa karşı olan bu inancın mensupları; böylesi bir yaklaşım içerisinde olamazlar!
Bütün toplumsal öğretilerde olduğu gibi Hak Yol Alevilikte de bireysel niteliksel davranışlardan, ahlaki değerlerden zaman zaman uzaklaşma söz konusudur. Toplumsal olaylarda, Yolun değerleri karşısında zayıf kalan, kişisel çıkarlarına, öfke ve arzularına, kariyerist dürtülerine yenik düşen bireylerin, farklı yollara sapması kaçınılmazdır. Ama bütün bu negatif gelişmeler karşısında çoğunluğun; bu türden bireysel davranışları mahkum etmesi, inancın temelinde olan ahlaki değerlerin yanında bir tavır sergilemesi elzemdir.
Mühim olan, inancın ahlaki değerlerine sahip çıkan toplumsal yönelimlerdir. Mühim olan, asırlardır uygulana gelmiş yolun erkanı-kurallarıdır. Bu yüzden halka ocaklarında “gönül kalsın, yol kalmasın ve Yol cümleden uludur” düsturu geliştirilmiştir. Lakin o Yol’da, toplumsal ortak değerler yaşatılmaktadır. Halkadan çıkmak, halkayı terk etmek döngüsel kuralları bozmaktır. Yalnızlaşmaktır.
Hak Yok Alevilikte, toplumsal yada bireysel olaylar karşısında haksızlığa uğrayanlarla empati duygusu geliştirmek, haksızlık yaparken içsel hesaplaşmayla özü dar’a çekmek, yanlıştan ısrar etmemek için özeleştiride bulunma yetisini, bireyler kendi özgür iradesiyle şekillendirmelidir. Çünkü değerlerin, toplum içerisinde kalarak yaşatılması zorunludur.
Meramımı biraz daha anlamlandırmak için, Dersim özelinde bazı hatırlatmalarla konumuzu bağlamak isterim. Mesela son belediye seçimlerinde toplumsal mutabakatla kazanılan belediye (Dersim ve Ovacık) başkanlığı, geçtiğimiz günlerde (22.11.24) yine kayyum ağına takıldı. Belediye eş başkanları Cevdet Konak, Birsen Orhan ve Mustafa Sarıgül görevlerinden alındılar. Bu haksızlık karşısında Yol’un evladı duyarlı Dersimliler; yasal haklarını kullanarak alanlara çıkıp, tepkilerini gösterdiler. Günlerce devam eden bu tepkisel etkileşim; Dersimlilerin; ailelerinden, ocaklarından dahası toplumsal duyarlılıklarından gelen, “haklının yanında olma” kararlığıydı. İşte bu duruş, ahlaki bir duruştu. Etikti! Hak ile hak olma duruşuydu.
Ve fakat daha sonraki gelişmelerle bazı kesimlerde, bireylerde; bu kararlı tepkinin gevşediği, haklının hakkı unutulup, haksızlarla zımnen bir uyum içerisine girildiği gözlemlendi. Bu son gelişmeler, elbette Yol’un kurallarına ters düşen yaklaşımlardı. Yol kardeşliğinin hukukuna uymayan bu türden eylemlere, her ne pahasına olursa olsun asla girilmemeliydi.
Yolun Réberlerinin dediği gibi; “Ya gelme ya da dönme” ilkesi, burada çok önemlidir. Aksi halde ahlaki değerlerden uzaklaşma, günü birlik ve bireysel çıkarlara dayalı “gemisini yürütenin kaptan olduğu” anlayışının hüküm sürdüğü bir sürece girilir ki; bu da inancımızın erkanlarıyla uyum içerisinde değildir. Esas olan dik duruştur!
İnancımızın “dar hukuku” yada “halk mahkemesi” denen içsel bir yargılama mekanizmasının olduğu asla unutulmamalıdır. Bu “dar hukukumuz” fili olmasa da toplumumuzun vicdanında her zaman aktif ve işlevsel bir önemdedir. Toplumun duyarlı vicdanı, iyi insanların ölümsüzleştiği zirvedir. İnancımızda dar hukukuyla yargılanıp, düşkün ilan edilmek kadar acınası bir başka hal yoktur. Orası kör bir kuyudur. Yeri gelmişken hatırlatmalıyım: Geçtiğimiz aylarda (30.8.24) Ocak Pirlerinin; bir başka ocak dedesi için aldıkları “düşkünlük” kararının, o dede şahsında ne denli gönül kırıcı ve acı veren bir sonuç olduğunu, düşünmek bile ürkütücü ve üzücüdür. Yoldan düşmek, düşkün olmak, düşte de olsa tek başına toprağa düşmekle eş anlamlıdır.
Bilindiği gibi otantik Dersim’de avcılık yasaktır. Ocak Pirleri, avcı taliplerin evlerine gitmezler. Dahası onları taliplikten men ederler. Avcılar, cemlere alınmazlar. Onlar, hak lokmasından mahrum bırakılırlar. Köy ortamlarında avcılarla ikili ilişkiler oldukça sorunlu ve gevşektir. Avcılara, toplumsal bakış acısı oldukça negatif ve bir o kadar da iyi değildir. Toplum tarafından avcılara karşı kendiliğinden duyarlı bir tavır geliştirilir. Bütün bunların nedeni, inancımızda yasak kılınan, tabu olarak görülen doğadaki canlıların, türlü tuzaklarla öldürülmesi sonucu etinden faydalanılması hoş karşılanmamasıdır. Bu vesileyle kendini, ailesini ve onurunu düşünenler asla avcılık yapılmazlar. Dersimliler avcılık bilmezler.
Ancak cağımızın en büyük ve tehlikeli avcılığından birisi de insan avcılığıdır. Yoldaşını, musahibini yarı yolda bırakmak, avcılıktır. Dava arkadaşını terk etmek, avcılıktır. İnandığı davadan vaz geçmek, avcılıktır. Toplumsal kurtuluş yerine, bireysel çıkarları peşinden koşmak, avcılıktır. Dersim topraklarında avcılık yasaklanmıştır. Ahlaklı insanlar bu yasağa uymalıdır. Hak ile kalın!