Dersim’in Ovacık ilçesinin güneyi, gür meşe ormanlarıyla kaplı sıra tepelerden oluşur. İlçe nüfusunun önemli bir kesimi, bu ormanlık alanın içinde yer alan köy ve mezralarda, yaşamını tarım ve daha çok hayvancılık yaparak sürdürüyordu. Devletin, 1994 yılında uygulamaya koyduğu köy boşaltmaları ve zorunlu göç nedeniyle, ilçenin bu bölgesinde var olan bütün köy ve mezraları “terör” bahanesiyle boşaltmış oldu. Köy boşaltmaları ve zorunlu göç sadece bu bölgeyle sınırlı kalmadı. İlçenin kuzeydoğusunda yer alan Mercan Vadisi köyleri, yine halk arasında “Yasak Mıntıka” olarak bilinen ilçenin doğu bölgesi köyleri de dâhil olmak üzere, yaklaşık 30 köy ve mezra tamamen boşaltılmış oldu.
Boşaltılan bu köylerde mevcut evlerin hepsi yakıldı ve yıktırıldı. Ayrıca halkın önemli gelir kaynaklarından olan asırlık ceviz ağaçları da çapulcular tarafından kesilerek yağmalandı. Yani tarihsel bir kültür ve değerler bir seferde yok edildi. Devlet yetkilileri, on yıl süreyle boşaltılan bu alanlara insanların girişlerine ve ziyaretlerine dahi izin vermedi.
Bu coğrafyanın doğal güzelliklerinden bahsederken, ister istemez hepimiz için can sıkıcı olan, ama aynı zamanda yaşamımızın bir parçası haline gelen bu kötülüklerden de söz etmemiz gerekiyor.
Ovacık ilçesinin turistik değer taşıyan önemli yerlerinden olan Munzur Gözeleri, Munzur Irmağı ve Munzur Vadisi’nden bahsetmeden geçemeyiz. Bu üç değer, turistlerin Ovacık ilçesini ziyaretlerini teşvik eder adeta. Munzur Gözeleri, ilçeye 15 km mesafede olup, 500 metre çapında bir daire alanı içinde 25-30 kaynaktan (gözeden) oluşur. Bu kaynakların her birinden yeryüzüne adeta fışkıran sular, 200 metre ileride birleşerek, kocaman bir ırmağa dönüşür ve Munzur Irmağı adını alır. Yöre halkı buraya “kırk göze” diyerek, Alevi/Kızılbaş inancında önemli bir yere sahip olan, Kırklar Meclisi/Divanı’yla özdeşleştirir.
Munzur Vadisi, apayrı bir doğal güzelliğe sahip olup, Ovacık’a ulaşımı sağlayan karayolu bu vadinin içinden Munzur Irmağı’nı takip ederek ilçeye ulaşır. Vadinin derinliği yer yer 2 bin metreyi bulan, sarp ve heybetli dik yamaçlı kayalıklardan oluşur. Ayrıca bu vadiyi, kuzeyden dikey olarak kesen önemli bir vadi de Ahponos Vadisi’dir. Bu her iki vadi görkemli coğrafyası ve zengin bitki örtüsüyle beraber, birçok türden yabani hayvanı da içinde barındırır.
Alevi/Kızılbaş kimliğini ve inancını korumak için, asırlarca yıl önce Osmanlı’nın zulmünden kaçıp, bu kuş uçmaz kervan geçmez dağlık alanlara yerleşmek zorunda kalan bu halk; yaşadığı bu coğrafyayı zaman içinde kendi kimliği ve inancıyla özdeş hale getirmiştir. Maalesef Cumhuriyet döneminde de bu politik baskı ve katliamlar hep devam ede gelmiştir. 1937/38 Dersim katliamı, 1994 köy boşaltmaları ve zorunlu göç politikaları uygulamaları, önemli nüfus hareketlerini ve yer değiştirmeleri hep gündemde tutmuştur.
Ovacık 1994 yılına kadar kendi kendine yeten bir ilçe iken, yani halk tarım ve hayvancılıktan ekonomik ihtiyaçlarını kendisi üreterek karşılarken; köy boşaltmalarından sonra bu faaliyetler tamamen sona erdirildi. Halk bütün tüketim ürün ve ihtiyaçlarını dışarıdan almak zorunda bırakıldı. Yöre halkı ve doğa tamamen yoksullaştı, yoksullaştırıldı! Bu olumsuzluk sadece ekonomik alanda yaşanmadı, toplumsal düzeyde de bozulmalar hızla yayıldı.
Zira boşaltılan köylerde daha önceleri yaşayan insanlarımız, Alevi/Kızılbaş kimliğini, inancını ve kültürel değerlerini koruyarak, gelişen çağın özgün düşünce ve değerleriyle besleyerek, daha çağdaş toplumsal bir yaşamı benimsemişlerdi. Devletin bu zor politikaları sonucu, halkın bu yaşam alanlarından ve kültürel değerlerinden koparılıp başka diyarlara (kentlere) sürgüne gönderilmeleri, bu insanlarda giderilmesi mümkün olmayan travmalar yarattı. Geride kalan insanlarımız üzerinde ise, devletin sürekli geliştirdiği baskıcı politikalarla, toplumu sindirme ve yozlaştırma gayretleri maalesef hep devam etti.
Şu anda Ovacık’ın doğası saldırı altındadır. Orman yangınlarıyla, baraj tehditleri, maden arama faaliyetleri adı altında, boşaltılan köylerin mera ve özel mülklerinde yapılan doğa tahribatları, talan ve yağmacılık uygulamaları hız kesmeden devam etmektedir.
Özellikle Munzur Gözeleri ve Munzur Vadisi şu an bir çöplük ve mezbelelik haline getirilmiş durumda. Bir doğa harikası olan Munzur Gözeleri, iş makinalarıyla restorasyon (düzenleme) adı altında özgün dokusu yok edilmiştir. Bu düzenleme değil, doğrudan doğanın katledilmesi olup buranın turistik değerlerine bir saldırıdır. Aynı zamanda yöre halkının bu yolla elde edeceği turizm gelirlerden mahrum bırakılmasıdır. Bu tamamen bilinçli bir yok etme politikasıdır.
Halkın bu olumsuz gelişmelere karşı bir tepki göstermemesi, coğrafyasına ve değerlerine sahip çıkmaması veya çıkamaması, bu kötülüğü yapanlara cesaret ve güç vermektedir. Tüm bu olumsuzluklara ve kötülüklere karşı, Ovacık halkının hiçbir tepkisi yok. Yarın bu coğrafyanın elinden alınabileceği kaygısını taşımıyor veya düşünemiyor.
İlçe topraklarının yarıya yakın kısmı, 28 yıldır boş ve atıl durumda! Anadolu topraklarında yüzyıllardır nüfus hareketleri ve yer değiştirmeleri çeşitli nedenlerle hep olagelmiştir. Bu tehlikeyi göz ardı edemeyiz, etmemeliyiz. Yarın bu topraklara, başkalarının getirilip yerleştirme planlarının olabileceğini aklımızdan çıkarmamalıyız. Boşaltılan köylerimize sahip çıkmak zorundayız.
Yıllardır, boşaltılan köylerimize yönelik devletin talan ve yağmacılık politikaları devam ede dursun! Yine Ovacık Kaymakamlığı Milli Emlak Şefliği, 04.01.2023 tarihli “ihale ilanı” yazısında belirtildiği üzere, yeni bir durumla daha karşı karşıyayız! Bazı köy muhtarlarına gönderilen yazıda, “kurulması planlanan elektrik üretim tesisi türü” için belirtilen köylerdeki arazilerin ihale yoluyla satışa çıkarılacağı belirtilmektedir. (…) Bu durum birçok belirsizliği içinde taşımasına rağmen, bizlerin de endişe ve kaygılarını artırmaktadır.
Zorunlu göç nedeniyle diaspora da yaşamak zorunda kalan çok sayıda insanımız var. Yurt içi ve yurt dışında olan bu insanlarımız, doğasına, halkına ve kültürel değerlerine sahip çıkmak ve onu korumaya karşı sorumluluklarının olduğunu unutmamaları gerekiyor.
1937/38 katliamında, katledilen binlerce insanımızın dışında, yine binlerce insanımız batı illerinde her bir köyüne bir aile verilmek suretiyle yerlerinden yurtlarından kopartılarak sürgüne gönderilmişlerdi. On yıl aradan sonra bütün aileler yasakların kalkmasıyla birlikte köylerine dönüş yapmışlardı.
Benim ailem de bunlardan biriydi. Ama 1994 köy boşaltmalarına bakıyoruz, hala aradan 28 yıl geçmesine rağmen dönüşler olmamıştır. Bu durum nasıl açıklanabilir? Kendi kültürel değerlerinden, inancından ve etnik kimliğinden kopma diyebilir miyiz? Devlet bu konuda istediğini elde etti mi acaba?!
Yavaş da olsa bazı insanlarımızın, yazlarını köylerinde geçirebilecek yeni ortamlar yarattığını görüyorum. Böyle düşünen insanlarımızın sayısını artırmalıyız ve teşvik etmeliyiz. En azından yazları köylerimize giderek küçük çaplı üretim faaliyetleri geliştirerek, hem bütçemize katkı sağlamış oluruz, hem de doğamıza sahip çıkarak, sağlıklı bir ortamda yaşamımızı sürdürmüş olacağız. Doğamızın ve insanlarımızın içine düşürüldükleri bu kötülüklerden korumamız, hepimizin görev ve sorumluluğu olmalıdır.
Önemli not: Bu yazılanlar Dersim’in bütünü için geçerlidir.