Tartışılan ÇEDES Projesi’ni ailelere sorduk: Anne babalar çocuklarını ÇEDES’ten korumak için dilekçe vermeli

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

“Çevreme Duyarlıyım, Değerlerime Sahip Çıkıyorum” projesi, kamuoyunda uzun zamandır tartışılıyor. Projeye göre öğrencilere spor, izcilik, çevre eğitimleri gibi eğitimlerle beraber görevli imam veya vaizler tarafından “değerler eğitimi” verilecek. Ancak başta muhalefet olmak üzere; çeşitli STK’lar, eğitimciler, akademisyenler, aydınlar ve diğer çevreler projeye karşı çıkıyor. Peki konunun birebir muhatabı aileler projeyi nasıl değerlendiriyor?

Millî Eğitim Bakanlığı’nın, Diyanet İşleri Başkanlığı ve Gençlik ve Spor Bakanlığı ile ortak yürüttüğü ÇEDES Projesi, toplumda birçok kesim tarafından tepkiyle karşılandı. Uzmanlar tarafından Anayasa’nın laiklik ilkesine aykırı olarak değerlendirilen, ancak 2021 yılında ortaokullarda uygulamaya başlanan ve bu yıl ilkokul ve liseler dahil tüm okulları kapsayan şekilde düzenlenen “Çevreme Duyarlıyım, Değerlerime Sahip Çıkıyorum” adlı ÇEDES Projesi kapsamında okullarda “manevi danışmanlar” yer alacak.

Daha önce zorunlu din dersi gibi konularda da taleplerinin karşılanmadığını belirten Alevi yurttaşlar başta olmak üzere birçok kesimden veli, projeye tepki gösteriyor. Biz de ÇEDES Projesi’ni velilere sorduk.

“Bizim manevi değerlerimiz vaiz, hoca gibi din adamları tarafından belirlenemez”

ÇEDES Projesi’ne temelden karşı olan ve “bizim manevi değerlerimiz vaiz, cami hocası gibi din adamları tarafından belirlenemez” diyen Cihan Özdemir, “Benim iki çocuğum var. İkisi de orta okulda. Dini eğitime tamamen karşı değilim ama çocuklarımızın kim tarafından, nasıl eğitileceğini bilmek isterim. Biz kendi çocuğumuza dinimizi, değerlerimizi öğretiriz. Bizim manevi değerlerimiz vaiz, cami hocası gibi din adamları tarafından belirlenemez zaten. Devletin yapması gereken ilim, irfan öğretmek. Ülkenin bilim insanlarına, aydınlara ihtiyacı var. Başımıza ne geliyorsa bilimden uzak olmaktan geliyor, yaşananlardan hiç mi ders alınmıyor?” dedi.

  Cihan Özdemir

“Çocuklar okulda, laik ve bilimsel bir eğitim almalı”

Okullarda, dini eğitime öncelik verilmesini doğru bulmadığını söyleyen Özdemir sözlerini şöyle sürdürdü:

“Okullar, bilim yuvası olarak görülmeli. Çocuklarımız 6 yaşında okula başlayıp, 18 yaşına kadar örgün eğitim görüyor. Bu yaşlar çocukların eğitim-öğretimi için en önemli yaşlar. Çocukların en verimli döneminde pozitif bilimler öğrenmesi gerekiyor. Din eğitimi önemsiz bir şey değil ama çocuklar, eğitilebilirlik bakımından en verimli zamanlarında matematik, fen, coğrafya, tarih gibi derslerle eğitilmeli. Aileler çocuklarına, dini ve manevi değerlerimizi evde de öğretebilir. Ama bilimsel eğitimin yeri okullardır. Okullarda dini eğitime öncelik verilmesi doğru değil. Bunun yerine ilim ve fenni merkeze koyan bir müfredat ve sistemle çocuklarımız eğitilmeli. Çocuklar, gençler bizim geleceğimiz. İleriye gidebilmek için teknolojimizin gelişebilmesi için bilim gerekli. Gelişmiş devlet olabilmenin gerekliliği bu. Atatürk, “Eğitimdir ki, bir milleti ya özgür, bağımsız, şanlı, yüksek bir topluluk halinde yaşatır ya da esaret ve sefalete terk eder” der. İşte temel mesele bu. Yine başka bir sözünde “İlim ve fen çalışmalarının merkezi okuldur” der. Onun açtığı yoldan ilerlememiz gerekiyor. O, “Millî kültürümüzü, muasır medeniyet seviyesinin üstüne çıkaracağız” derken bunu kastediyordu. Yani bizim yerimiz çağdaş, akılcı, medeni bir toplum. Bunun için de en önemlisi, bilimsel eğitimdir.”

“Laikliğe en çok ihtiyaç duyduğumuz bu günlerde okullarımızı, çocuklarımızı bilimsel eğitim ile donatmamız gerekir”

Bilge Gezici

ÇEDES Projesi ile ilgili konuştuğumuz velilerden Bilge Gezici ise, proje kapsamında şimdiye kadar bir şeyle karşılaşmadıklarını ama bundan sonra ne olacağını bilmediğini belirtti. Çocuğunun laik ve bilimsel bir eğitim almasını isteyen Gezici, “Laikliğe en çok ihtiyaç duyduğumuz bu günlerde okullarımızı, çocuklarımızı bilimsel eğitim ile donatmamız gerekir. Cami hocaları ya da vaizler çocuklarımıza eğitim verecekmiş. Bu insanlar bizim çocuklarımıza bizim evde verebileceğimiz manevi değer eğitiminden daha fazla ne verebilir? Yönetici sınıf ve zenginler kendi çocuklarının modern eğitim almaları için ellerinden gelenleri yaparlarken bütün bu geri kalmış yöntemleri, biz sıradan ailelerin çocuklarına dayatıyorlar. Ben buna karşıyım. Derslere sadece pedagojik formasyon almış eğitim görevlileri girmelidir. Çocukların muhatabı yalnızca onlar olmalıdır. Millî Eğitim Bakanlığı, kendi işini başkasına yaptırmasın kendisi yapsın” diye konuştu.

“Asıl amaç çocukları dine adapte etmek ve yeni kadrolaşmanın önünü açmak”

ÇEDES Projesi hakkında görüşlerini aldığımız başka bir veli olan, (Bargini- Karabakır) Ağuçan Ocağı Sosyal Yardımlaşma ve Kültür Derneği Başkan yardımcısı İnanç Dolu, asıl amacın çocukları dine adapte etmek ve yeni kadrolaşmanın önünü açmak olduğunu belirtti.

 İnanç Dolu

Dolu’nun konuyla ilgili görüşleri şöyle:

“İçeriğine bakmak lazım. Herhalde yanlış hatırlamıyorsam, 11 ana başlıktan oluşuyor. ÇEDES Protokolü 3 Kasım 2021’de Diyanet İşleri Başkanlığı, Gençlik ve Spor Bakanlığı ve Millî Eğitim Bakanlığı arasında imzalanan bir protokoldür. Aslında bu protokolün amacı tıpkı Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinde olduğu gibi sadece bu ülkede yaşayan, Sünni- Hanefi mezhebine hizmet eden bir protokoldür. Başta Aleviler olmak üzere bu ülkedeki gayrimüslimlerin hiçbir hakkını gözetmiyor ve sadece onları Din Kültürü dersine uyarlamak için ya da İmam Hatip mezunu olan kişilerde daha çok kadrolaşmaya gitmek için yeni memur atamalarının önünü açacak bir protokoldür. Bu protokolden bir veli olarak kaygılandığım şey; mesela Milli Eğitim Bakanı’nın söylediği, “Tarikatlarla düzenlemelere gidebiliyoruz. Siz tarikat diyebilirsiniz ama biz STK diyoruz” sözleri. Bu kendilerinin takdiridir. Ama nedense kendilerinin STK, bizim de tarikat dediğimiz oluşumların içerisinde Alevi camiasından ya da ülkede yaşayan gayrimüslimlerin hiçbir STK’sıyla hiçbir protokol yapılmamış. Alevi çocuklara, Alevilikle ilgili hiçbir ders anlatılmamış. Sadece dediğim gibi Sünni- Hanefi mezhebi üzerine kurulu bir eğitim sistemi ve yeni kadrolaşmaların önünü açacak ve bizim çocuklarımıza hiçbir şey vermeyecek, bizden bir şeyler almaya çalışacak olan bir protokol ve bir projedir. Yani bu kişiler okulda benim çocuğuma ne eğitimi verecek, hangi değerleri öğretecek? Bununla ilgili hiçbir bilgilendirme hiçbir şey yapılmadan, istedikleri zamanda, istedikleri saatte çocuklarımızı bilmediğimiz, tanımadığımız, öğretmenlik eğitimi almamış, sadece vaaz veren, vaizden ya da cami imamlarından “manevi” eğitim verilecek. Bunun bize bir katkısı olmayacak, çocuklarımıza da bir katkısı olmayacak düşüncesindeyim. Zaten bu ülkede ilkokul, orta okul ve lisede var olan din kültürü eğitimini, okul öncesine indirmeye çalışan bir iktidar var. Sadece din odaklı bir eğitim ile bilimsel eğitimden uzaklaşmış bir eğitim sistemi üzerinden, kendisinden olmayanı eşit yurttaş kabul etmeyen bir iktidarın elinden çocuklarımızı nasıl kurtarırız diye düşünüyoruz.”

“Benim inancıma göre bir çocuğun dini eğitimini alması gerektiği yer kendi evidir, kendi hanesidir”

Eğitim- öğretimin nasıl olması gerektiği hakkında da konuşan Dolu, şu önerilerde bulundu:

“Eğitim önce bilimsel laik ve eşit yurttaşlık düzeyinde olmalı. Benim görüşüme göre din derslerinin seçmeli olması lazım. Çünkü isteyen kendi çocuğuna din dersi aldırabilir, isteyen aldırmayabilir. Benim inancıma göre bir çocuğun dini eğitimini alması gerektiği yer kendi evidir, kendi hanesidir. Kendi hanesinde ilk eğitimini alacaktır zaten çocuk. Çocuğun yaşı yettiği zaman çocuğa diğer inançlarla ilgili bir şeyler anlatabilirsiniz. Mesela dünyada var olan inançların hepsini, din kelimesini, dört kitapla gelmiş üç büyük dinin temelini anlatabilirsin din derslerinde. Ama bizim ülkemizdeki Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi derslerinde sadece İslam’ın Sünni- Hanefi mezhebi üzerine odaklanılmış durumda. Bu da ta 1924 Anayasasıyla birlikte var olan bir çelişkiyi doğuruyor. Laiklik, din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılmasıdır. Ancak bu ilke, nasıl diyanetin kurulmasıyla ihlal edilmişse, bugün de din dersiyle insanların laik ve bilimsel eğitimden uzaklaşması sağlanıyor. ÇEDES Projesi de laikliği ve eşitlik yurttaşlık bilincinin hedef tahtasına konulmasını amaçlayan bir protokoldür bence.”


“Bilimsel eğitimden mezun olmuş öğretmenlerimize iş imkânı tanınsa daha iyi olur diye düşünüyorum”

Bugünlerde kamuoyu gündemine gelen yeni ‘protokollerle’ ilgili de konuşan Dolu, şu vurguları yaptı:

“Her gün haberlerde ya da işte sosyal medyada ya da yazılı basında görüyoruz. Sadece görsel basında değil, yazıl basında da takip ediyoruz. Atanamayan, atanmayan birçok öğretmen adayı, atanamayan birçok üniversite mezunu, hatta işsizlik ve gelecek kaygısıyla intihar edenlerin haberlerini duyuyoruz. Bunlar varken sadece bazı çevrelerden abiler, ablalar ile bu iş sürdürülmeye çalışılıyor. Yani acaba amaç ne; kim, nereden kadrolaştırılmaya, kimlere kadro kazandırılmaya çalışılıyor? Neden bilimsel eğitimle önü açılmıyor? Atanmayan öğretmenlere, atanamayan üniversite mezunlarına iş imkânı yaratmak için değil de belli bir zümrenin, belli bir STK’nın, belli bir tarikatın üyelerinin önü açılıyor? Bunu düşünmek lazım. Düşünceme göre eşit yurttaşlıktan, bilimsel ve laik eğitimden uzak sadece ve sadece kadrolaşma planları üzerine kuruluyor bu protokoller.  Bu da ülkemizde maalesef bugüne kadar özellikle Aleviler üzerinde uygulanan bu asimilasyon projelerinin devamıdır. Çeşitli STK’lar da zaten dikkat çekiyor bu konuya. Diyorlar ki spor ve matematiği işin içine koyarak dinin üstünü örtmeye çalışıyorlar. Zaten adından da belli olduğu gibi “çevreme duyarlıyım, değerlerime sahip çıkıyorum” projesinin amacı farklı. Değer deyince din mi akla geliyor eleştirileri var. Şimdi bilimsel bir eğitimin önüne açılırsa sorgulayan bir toplum çıkar. Ama din üzerinden bir eğitim olursa sorgulayan değil, biat eden bir toplumun önü açılır. O yüzden şimdi Alevi kurumlarının ve çeşitli laik eğitim kurumlarının yaptığı miting ve açıklamalarla bu konulara dikkatler çekildi. Ama yeterli midir? Yeterli değil, azdır. Bence veliler, okul yönetimlerine ve ilgili kurumlara dilekçe vererek, kendi çocuklarını ÇEDES protokolünden muhafaza tutmalarını istemeleri gerekiyor. Çünkü dediğim gibi bilimsel eğitimden mezun olmuş öğretmenlerimize iş imkânı tanınsa daha iyi olur diye düşünüyorum.”

“Örgün eğitimdeki çocuklara 1 öğün bile yemek vermeyen bir iktidar anlayışı var”

Dolu ÇEDES Projesiyle Millî Eğitim Bakanlığı’nın görevini Diyanet’e devrettiği görüşünde. Şunları söylüyor:

“Seçmeli ders adı altında yine din dersleri dayatılıyor. Evet seçmeli ders altında zorunlu din dersi dayatılıyor. ÇEDES projesi de dahil bu eğitim verilecekse Millî Eğitim Bakanlığı’nca verilmesi lazım. Evet, Millî Eğitim Bakanlığı görevini Diyanet İşleri’ne devrediyor bir bakıma. Zaten okullarda beden eğitimi dersi var. Ama herkesin bildiği bir nokta vardır ki Türkiye’de bin tane öğretmen atanacaksa, bunun sadece beş tane, altı tanesi beden eğitimi öğretmenidir. Evet, atamalar çok sınırlı. İlkokulu müzik dersi görmeden, resim dersi görmeden, müzik öğretmeni ya da resim öğretmeni görmeden bitiren çocuklar var. Ama bütün okullarda iki, üç tane din öğretmeni vardır.”

Tartışılan ÇEDES Projesi’ni ailelere sorduk: Anne babalar çocuklarını ÇEDES’ten korumak için dilekçe vermeli
Giriş Yap

Dersim Gazetesi ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

Bizi Takip Edin
BEDA