1. Haberler
  2. Dersim
  3. Dersim’i fotoğraflamak: Dersim dağlarını bahar yağmurları gibi adımlarken çiçeğine, ağacına, taşına elim değsin isterim

Dersim’i fotoğraflamak: Dersim dağlarını bahar yağmurları gibi adımlarken çiçeğine, ağacına, taşına elim değsin isterim

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

 

Dersim’i fotoğraflamak onlar için bir tutku, bir misyon, bir görev… Malik Kaya ve İsmail Ateş’ten bahsediyoruz.

Pülümürlü Malik Kaya (64) ağabeyinden kalma fotoğraf stüdyosu işini devralarak başladığı fotoğrafçılığı, yıllar içinde karanlık odadan çıkararak doğaya taşıdı. Pek çok kimse bilmese de Malik Kaya Dersim doğasını ilk fotoğraflayan isim. Dersimliler bile, coğrafyalarındaki pek çok dağı, gölü, çiçeği, hayvanı onun fotoğraflarıyla keşfetti.

2000 yılında başladığı doğa fotoğrafçılığında pek çok zorlukla karşılaştığını anlatıyor: 

“Doğrusunu söylemek gerekirse insanların kapılarının önüne çıkmaya korktuğu çatışmalı dönemlerde bile; doğaya olan sevdam nedeniyle ve coğrafyamızın sadece kan-gözyaşıyla anılmaması için fotoğraf çekme konusunda ısrar ettim. Çünkü bu güzel coğrafyanın görünmeyen, gizli kalmış yüzünü mutlaka birilerinin görmesi gerekiyordu. 2000 yılında gittim, dönemin paşasından izin aldım ve doğaya çıktım, o görüntülerle ilk belgeselimi yaptım. Adı Tunceli Doğa ve Kültür Belgeseli oldu. Ekipmanım çok iyi değildi, amatör çekimlerdi ama epey ses getirdi.”

3 gün boyunca kar içinde vaşakları çekti

O dönemde fotoğraf çekimlerini de aralıksız sürdürdüğünü söyleyen Malik Kaya; Dersim coğrafyasının zor bir coğrafya olduğunu, fotoğraf çekimleri sırasında vahşi hayvanlarla karşı karşıya kaldığını, uçurumlardan düşme riskleri atlattığını belirterek şöyle konuşuyor:

“2012’de üç vaşakla karşılaştım. Üç gün üst üste çektim onları. Neredeyse zatürre oluyordum, suyun karşı tarafına geçip, karın içinde bekliyordum onları. O yıl Dersim’e 2 metre kar yağmıştı, belli ki çok açlardı ve bir domuz leşine gelmişlerdi. İlk gün beni hiç umursamadılar, karınlarını doyurmakla meşgul oldular. İkinci gün benden kaçmaya başladılar.”

2011’de “Saklı Kent Tunceli” adlı ikinci bir belgesele imza atan ve bu kez daha uzun soluklu, daha profesyonel bir çekim yaptığını anlatan Malik Kaya; o yıllarda kendi çabalarıyla Dersim Atlas dergisini çıkarmış ama tamamen maddi nedenlerle dergi uzun soluklu olamamış. Şimdiye kadar ne valilik ne belediye ne Kültür Bakanlığı hiçbir yerden destek görmeden Dersim doğasını kayıt altına alan Kaya; “İnsanlar kapısının önüne çıkamazken, tek başıma bu coğrafyanın gerçek yüzünü gösterdim” diye gururla anlatıyor, bir yandan da.

Çektiği fotoğraflarla Dersim’e ilginin uyandığını ve Dersim Gezginler Grubu’nu kurduğunu söyleyen Kaya; Dersim’i gezdirirken de ticari bir kazanç elde etmediğini, gelenlerden sadece masraflarını alarak pek çok kişiye Dersim’in gizli cennetlerini gezdirdiğini söylüyor: “En başta amacım bu coğrafyanın turizme açılması, Dersim’in bir turizm kenti olmasıydı. Artık bayramlarda 90 bin aracın geldiği bir kent oldu. Şimdiki sıkıntımız ise, burayı korumak. Artık bütün dünya Dersim’in doğasını tanıyor.”

Dağ keçileri artık insanlara sokuluyor

Doğa fotoğrafçılığına ilk başladığı yıllarda Dersim’in ünlü, çıkışı 11 saat süren Buyer Baba Dağına tırmanırken, ilk defa 300-400 dağ keçili bir sürüyle karşılaştığını ve o dönem dağ keçilerinin kendilerinden kaçtığını hatırlatan Kaya; “Şimdi artık onlar da insanlara alıştı, avcılar eskisi gibi ellerini kollarını sallayarak Dersim’e gelemiyorlar ve dağ keçileri de insanlara daha fazla güveniyor, şimdi onlarla selfie çekecek kadar yakınız” diyor ve şöyle devam ediyor:

“Biz dağ keçilerini görüntüledik, ekrana getirdik, hatırlattık ve bir sevgi seli oluştu. İnsanlar daha çok sahiplenmeye başladı onları, yasaklar geldi, caydırıcı cezalar çıkarıldı, şimdi artık eskisi kadar pervasız olamıyorlar ve hayvanlar da bunu anlıyor, bu yüzden daha fazla çoğaldılar.”

Dersim’in tarihi mekanlarının neredeyse hepsini de görüntülediğini kaydeden Malik Kaya; “Kilisesi, köprüsü, camisi, çeşmesi, türbesi hepsini çektim. O zamanlar hazine avcıları tarafından büyük kısmı darmadağın edilmiş durumdaydı. Şimdi birçoğu tescillendi, koruma altına alındı, ilk koçbaşı mezarları çektiğim zaman köylüler bile farkında değildi, şimdi o köylere gittiğimiz zaman hemen etrafımızı sarıyorlar” diye konuşuyor.

Birçok kişinin sadece Hakkari’de yetiştiğini sandığı ters laleyi de Dersim’de ilk görüntüleyen kişi Malik Kaya: “Sadece ters lale değil, Dersim’de öyle bitkiler var ki, botanikçiler bile varlığını bilmiyor. Bir-iki tanesiyle çıktık, isimlerini bilmiyorlardı. Sahipsiziz ama kendi kabuğumuzda yaşıyoruz maalesef” diyor.

Dersim’in dışında Bingöl, Erzincan, Elazığ’da da fotoğraf çekimleri yaptığını aynı zamanda TBMM ve Avusturya’da fotoğraf sergileri açtığını söyleyen Kaya kendisi için Dersim’in en nefes kesici noktasının ise çözüm sürecinde ilk kez o kadar kuytularına girebildiği Ali Boğazı olduğunu vurguluyor:

“150 kişiyle gittik Ali Boğazına, hepimiz açısından bir ilkti. Şimdi orada bir karakol var, tek bile giremiyoruz. “

Bir başka unutulmaz yerinin ise Tağar Çayı olduğunu; o bölgedeki şelalelerin, vadilerin, derelerin unutulmaz bir görüntüye sahip olduğunu söyleyerek Ovacık’taki Karagöl, Pülümür Bağır dağı eteğindeki göller, Nav Gölü, Hel dağlarının içindeki Yeşil Göl gibi pek çok yerin adını paylaşıyor.

Ayılarla karşılaşma

Malik Kaya şu ana kadar güvenlik nedeniyle hiç giremediği Axpanos Vadisi ile Ali Boğazı’nın derinliklerini, en çok görüntülemek istediği yerler olarak belirtiyor ve ‘mucize’ olarak ifade ettiği iki ayı karşılaşmasını bizimle paylaşıyor:

“Uzaktan ayıyı gördük arkadaşımla, onun bizi görmesi imkansızdı. Tam hizasına geçip fotoğraf çekecekken, bağırarak bize doğru koşmaya başladığını fark ettik. Meğer anne ayıymış ve rüzgârdan bizim kokumuzu almış, yanında iki yavrusu vardı. Bize çok yakın bir noktadayken, birden geri dönüp ormana kaçtı. Sonra fark ettik ki, yavrularından biri kendisiyle gelmediği için bizi bırakmış.

Bir keresinde de tesadüfen çok yükseklerde bir mağaranın önünde dinlenirken; içeride 3 tane ayının olduğunu gördük, onlar bizden korktu, biz onlardan.”

Farklı bir şey gördüğü zaman çok heyecanlandığını, adeta kendisini kaybettiğini söyleyen Malik Kaya bir uçurumdan inerken o güne kadar hiç görmediği bir çiçeği görüntülemek için düşmeyi bile göze almış: “Bir daha o çiçeği hiç görmedim. Kim bilir belki de o çiçek benim hayatımı kurtardı, çünkü çıkışı olan ama inişi neredeyse imkânsız olan bir yoldaydık. Çiçeği gördüm, onunla konuştum, ona dokundum, hayatımı kurtardı sanki o çiçek. Sonra sakinleştim ve ağır ağır da olsa o uçurumdan indim.”

Pişmanlıkları da var Malik Kaya’nın daha doğrusu keşkeleri de. “Keşke” diyor; “doğayı ilk görüntülediğim yıllarda çektiğim yerlerin isimlerini yazmasaydım, yayınlamasaydım, bu kadar kirletileceğini bilseydim yapmazdım, kendimi çok suçluyorum bu yüzden.” Ve şimdi o yüzden yeni keşfettiği yerleri herkesten gizliyor.

“Dersim’in her şeyini fotoğrafladım, insanını da canlısını da”

İsmail Ateş; Dersim’in doğasının her santimini çeken bir başka doğa fotoğrafçısı. Sadece Dersim değil, Türkiye’nin neredeyse bütün dağlarına çıkmış: “Dersim dağlarına tırmanırken büyük bir duygusal bağ oluştuğunu fark ettim. Büyük bir enerji veriyordu bana oradaki yaşanmışlıklar, bitki örtüsü ve doğal hayat. Sanki dağla aramızda büyük bir aşk oluşturuyordu. Daha sonra ufak tefek fotoğraflar çekmeye başladım, zaman geçtikçe çektiğim amatör fotoğraflardan büyük bir haz aldığımı fark ettim ve fotoğrafçılık kursuna giderek teknik detayları da öğrendim.”

Munzur Vadisi’nin her karışını biliyor İsmail Ateş ve vadideki anlarını şu sözlerle özetliyor:

“Munzur Vadisi özellikleri itibariyle bölgenin en yoğun hayvan popülasyonuna ev sahipliği yapıyor, bu vadide neredeyse her çeşit hayvanı bulmak mümkün. Bölgede yaşayan bütün hayvanları fotoğrafladım. Dersim’de nesli tükenme tehlikesi altında olduğu için IUCN kırmızı listesinde yer alan koruma altında bulunan vaşağı belgesel tadında görüntüledim. Dersim kültüründe doğada yaşayan her canlının mutlak bir sahibi olduğuna inanılır. Onlar doğadaki her varlığa bu gözle bakar, onun içindir ki bu vadide yaşayan dağ keçileri ve şamualara ‘Xızır’ın davarı’ denmiştir ve kem gözle bakılmamış, bu hayvanlar kutsal sayılmışlardır. Ben de yıllardır büyük bir sevdayla bu doğada yaşayan hayvanları fotoğrafladım ve fotoğraflamaya devam ediyorum. Alevi inanç merkezi olan bu kutsal topraklarda Alevi inancını fotoğrafladım, kendine özgü Dersim giysisiyle Dersim kadınlarını fotoğrafladım, yüz yıllardır Munzur dağlarında konaklayan Şavaklıları fotoğrafladım. Kısacası Dersim doğasında yaşayan bütün doğa olaylarını fotoğrafladım.”

“Dersim’i görüntülemek bir aşk”

Ama fotoğraflamakla da yetinmemiş İsmail Ateş, doğayı ve doğadaki canlıları korumak için elini taşın altına da koymuş:

“Yalnızca fotoğraflamak yetmezdi; bu coğrafyadaki dağ keçisine, şamuaya, kurda, kuşa, balığa karşı müthiş bir sevdaya tutuldum ve dışarıdan gelen avcılara karşı, yangınlara karşı, afetlere karşı Munzur Doğal Yaşamları Koruma Derneği adı altında bir dernek kurduk. Yaklaşık 500 üyesi olan derneğimiz KHK ile kapatıldı, ancak mücadelemiz daha da artarak devam etti. Bu doğada yaşayan hayvanları korumak için elimizden geleni yaptık. Hatta bir keresinde avcıları protesto ettiğimiz için gözaltına alındık, yangın söndürdüğümüz için para cezası yedik ama ne acıdır ki ne bir kurum ne de sivil toplum örgütü bize destek çıkmadı, hiçbir belediye başkanı yanımızda olmadı. Yine de yılmadık, mücadelemize devam ettik ve avcılığı neredeyse bitirdik. Ondandır ki bu doğaya karşı büyük bir sevdayla bağlılığımı bir kez daha ifade etmek isterim. Bir hayvanı ya da bir doğa parçasını çekerken büyük bir aşkla çekiyorum, güzel bir fotoğraf karesi yakaladığım zaman o anı anlatamam o an kendimde değilim sanki, büyük bir duygu yoğunluğu yaşıyorum.”

“Karun hazinelerine değişmem”

İsmail Ateş aynı zamanda ödüllü bir fotoğraf sanatçı:

“Daha önce Dersim doğasında çektiğim yangın fotoğraflarım ve özellikle ‘yanan kaplumbağa’ fotoğrafım Türkiye’deki büyük bir fotoğraf kulübünün ikincilik ödülüne değer bulundu. Ovacık ilçesinde Türkiye ve dünyanın çeşitli yerlerinden katılan 505 fotoğraf sanatçısının arasında üç adet fotoğrafım ödüle layık görüldü. İki kez Dersim Seyit Rıza Meydanında fotoğraf sergisi açtım. İstanbul Sanat ve Antika Fuarında çektiğim birkaç Dersim kadını portrelerim sergilendi.”

Ateş’e son olarak Dersim’i fotoğraflamak hakkındaki duygusunu tarif etmesini istiyorum, şöyle konuşuyor:

“Bu topraklara yürekten bağlı olmadan sadece bir fotoğraf karesi hiçbir anlam ifade etmez diye düşünüyorum. Ben Dersim doğasını fotoğraflarken bu topraklardaki büyük yaşanmışlıklarla, yüz yıllardır yaşanan acılarla empati kurarak, o anı yaşayarak, bu topraklara o gözle bakarak fotoğraflıyorum. Dersim dağlarını bahar yağmurları gibi adımlayıp dolanırken çiçeğine, ağacına, taşına ayrımsız elim değsin isterim. Munzur dağlarına her tırmanışta yalnızca selam verip geçtiğim Munzur’un cümle sakinleriyle bir nefeslikte olsa ciran (komşu) olmanın o mutlu ve tarifsiz anını Karun hazinelerine değişmem.”

Bu yazı ilk olarak Yeşil Gazete’de yayınlanmıştır.

Dersim’i fotoğraflamak: Dersim dağlarını bahar yağmurları gibi adımlarken çiçeğine, ağacına, taşına elim değsin isterim
Yorum Yap
Giriş Yap

Dersim Gazetesi ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

Bizi Takip Edin