Türkiye’de 10 ili derinden sarsan deprem felaketinde Adıyaman’a ilk giden Dersim Munzur Arama Kurtarma Derneği (MUDAK) ekibinden Duygu Kıt ve Arin İnan Arslan; afet anını ve sonraki gelişmeleri ve Dersim’de olası bir deprem riskine karşı önerilerini Dersim Gazetesi’ne anlattı.
NASIL GİTTİK, NELER GÖRDÜK?
Duygu Kıt depremin yaşandığı 6 Şubat günü nasıl organize olduklarına dair şunları söyledi:
“6 Şubat günü deprem bilgisi üzerine MUDAK üyeleri olarak haberleşme grubumuzda hızlıca koordine olup Tunceli AFAD’a geçerek deprem alanına intikal için İl Koordinasyon Birimi ile gerekli temaslara başladık. Valiliğin koordinesinde 400 kişilik ekip olarak görevlendirildiğimiz Adıyaman’a doğru saat 5 gibi hareket ettik. Fakat Adıyaman’a ulaşmak oldukça güç oldu. Çünkü deprem dolayısıyla yollar çökmüş bağlantı yolları kapanmıştı. Hangi güzergahı kullanacağımıza dair bilgi alabileceğimiz bir kanalın da olmaması Adıyaman’a varış sürecimizi epey geciktirdi.”
Kıt, Adıyaman’da gerçekleştirdikleri çalışmaya dair ise şöyle konuştu:
“Adıyaman’a varır varmaz anında Büyükarslan Apartmanına müdahaleye başladık. Büyükarslan Apartmanı Adıyaman’ın en büyük caddesi olan Sakarya Caddesi’nde bulunuyor. Sakarya Caddesi özellikle göçmenlerin yoğun yaşadığı bir bölge. Olay yerine ulaşır ulaşmaz üç ekibe bölünerek enkazlara girmeye ve yaralıların tahliyesine başladık. Müdahale ettiğimiz bu ilk binada üç vatandaşımızı yaralı olarak tahliye ederek sağlık ekiplerine teslim ettik.”
MUDAK ekiplerinin Sakarya Caddesi, Turgutreis Mahallesi, Alitaşı ve Ulucanlar’da arama kurtarma çalışmalarına ara vermeden devam ettiğini belirten Kıt sözlerini şöyle sürdürdü:
“Şunu özellikle belirtmemiz gerekiyor ki ilk iki gün Adıyaman’ın en büyük caddesinde bizler dışında arama kurtarma ekibi yoktu. Bu çok ciddi bir eksiklik. İnsanlar can havliyle kendileri ve depremzedeler için yardım istiyorlar ve yeterli müdahale olmadığı için öfkelerini arama kurtarma ekiplerine yönlendiriyorlardı. Ekiplerimiz çalışmalar sırasında dinlenme ve yemek yeme gibi temel ihtiyaçlara 4. günün sonunda erişebildi.”
“BİR HİLTİ HAYAT KURTARABİLİR”
Kıt, arama kurtarma ekiplerinin ekipman eksikliğine de dikkat çekti:
“Arama kurtarma ekibi olarak böylesi büyük felaketlerde en temel eksiğimiz yeterli ekipmanımızın olmayışıdır. Teknik malzemenin deprem sahasında nasıl hayati bir öneme sahip olduğunu acı bir şekilde deneyimledik. Bir ‘hilti’nin onlarca hayatı nasıl kurtarabileceğini böylece öğrendik. Zaten ilk gün oraya bir şekilde ulaşabilen ekiplerde bizim dışımızda ekipman da yoktu.”
Depremzedelerin barınma, yiyecek, giyecek gibi en temel ihtiyaçlara ulaşımı bile depremin 4. günde gerçekleştiğini söyleyen Kıt, gözlemlerini ise şöyle paylaştı:
“Herkes büyük bir öfke içerisinde önce yakınlarına ulaşmak sonra bu kaostan çıkmak istiyordu. En önemlisi ise ülkemiz için bu kadar yakıcı olan deprem gerçeğine kimse hala hazırlıklı değil. Adıyaman’ın yarıdan fazlası yıkılmış geri kalan binalar ise ağır hasarlı durumda. Kalan binalar ise kesinlikle ve kesinlikle tek bir insanın canlının barınmasına dahi uygun değil. MUDAK olarak elimizden geleni yapmaya çalıştık. Ama hem teknik ekipman eksikliği hem de gün geçtikçe artan kaos süreci zorlaştırdı. Şu anda bir ekibimiz Adıyaman’da diğer ekibimiz ise Dersim’de süreci yönetmeye devam ediyor. Ama Adıyaman’da artık ümitler azaldı, bir canlıya ulaşmak vakit geçtikçe daha da imkansızlaşıyor. Şimdi yapmamız gereken yardımlaşma ve dayanışma sürecini örgütleyerek bulunduğumuz her yerde depreme hazır hale gelmektir.”
ESKİ BİNALARA DİKKAT ÇEKTİ
Arama kurtarma ekibinden Arin İnan Arslan ise yaşanan büyük depremin ve sonrasında deprem uzmanları yapılan tarafından Yedisu-Ovacık fay zonu uyarılarının Dersim’de ciddi bir endişeye neden olduğunu belirterek “İnsanların çoğu evlerinde kalıyor, pek çoğu tek katlı evlere doluştu” dedi ve sözlerini şöyle sürdürdü:
“Baro’yla görüştük, TMMOB bizi ziyarete geldi. Şu anda öncelikli olarak imar yasaları, deprem yönetmeliklerine uygun hazırlıkların yapılması gerekiyor. Yaşanan depremin çarpan değerlerine baktığımızda, mühendisler mevcut çarpan değerlerinin hiçbirinin bunu karşılamadığını söylüyor. O yüzden her şeyin yeni baştan yazılması gerektiğini, yeni yapılacak binaların buna göre yeniden tasarlanması gerektiğini belirtiyorlar. Bir taraftan da daha önce yapılmış olan 40 yıllık, 50 yıllık ya da daha uzun süredir ayakta olan binaların denetlenmesi, gerekirse tahliye edilmesi gerekiyor.”
Ayrıca depremden korunma kültürünün de önemli olduğunu vurgulayan Arslan “Çök/kapan” yöntemini bir daha hatırlattı ve “O kadar insan tahliye ettik, birçoğunu kanepelerin köşesinden çıkardık. İnsanlar çöküp kapanıp bütün uzuvlarını korumuşsa, yani kapanmışsa çok kolay bir şekilde çıkarılıyorken; panikleyip kolunu bir yere bacağını bir yere atanlar ciddi hayati tehlikelerle karşı karşıya kalıyor, hatta hayatını kaybediyor” dedi.
Adıyaman’da insanların “bu bizim başımıza nasıl geldi” diye düşündüğünü de söyleyen Arslan; “Bu başımıza gelecek, bilim insanları da bunu söylüyor, bununla cebelleşmemek ve depremle yaşamayı öğrenmek gerekiyor” dedi ve sözlerine şöyle devam etti:
“Olabildiğince hızlı önlemler alıp bunun önüne ne kadar geçebiliyorsak o kadar o kadar hazır olmak gerekir.”
MUDAK’A ÇOK BAŞVURU VAR
Yedisu-Ovacık fay zonlarıyla ilgili akademisyenlerin uyarılarını sorduğumuz Arslan, Dersim’in deprem riskine karşı MUDAK’ı büyütmek ve bununla ilgili özellikle Türkiye’nin batısında ve Avrupa’da yaşayan Dersimlilerden beklentileri olup olmadığına dair sorumuza ise şu yanıtı verdi:
“Biz MUDAK olarak şu anda 60 kişiyiz. Deprem sonrası bir sürü başvuru yapılmaya başlandı. Muhtemelen şu anda deprem gündemde olduğu için öyle, böylesi zamanlarda insanlar hücum eder. Ama bu bir eğitim işi, bizim mesela 15’in üzerinde sertifikamız var. Bu işe yıllardır emek veriyoruz. Bir gönüllülük sistemi oluşturmuş durumdayız, inşaatın tozunu yutmaya gönüllü, yaşamın bir alanında elleriyle üretmiş, bir organizasyonun içinde yer alabilecek kapasitede herkesle çalışmak isteriz. Çünkü bir afet anında herkese ihtiyaç oluyor, bunu gördük.
Yalnız sayıyı arttırmak bize bir taraftan da bir dezavantaj sağlıyor. Çünkü ekipman lazım ve bir arama kurtarma ekibinin baştan aşağı maliyeti 700-800 bin lira civarında. Giyim kuşamı da dahil edersek, 1 milyon gibi bir maliyeti buluyor. Bu olmazsa hiç değilse bir jeneratör, bir hilti, bir kesici aletle donanmış bir ekibin maliyeti 20-30 bin lira.”
Maraş’ta insanların kurtarma ekiplerine ciddi paralar teklif ettiklerini öğrendiklerini de aktaran Arslan; “Çünkü arama kurtarma işi karaborsaya düştü. Bir can pazarı var. Bir kadının ‘bileziklerimi vereyim size çocuğumu kurtarın’ dediğini dahi gördük. Ortada ciddi bir çaresizlik var, insanları da anlıyoruz ama arama-kurtarma ekiplerinin yetersizliği insanları bu noktaya getirdi” diyerek son olarak şunları aktardı:
DERSİMLİLER ARAMA-KURTARMA FAALİYETİNİ ÖNEMSESİN
“Yarın Dersim’de deprem olduğu zamanda Avrupa’nın bir yerinde oturup ben burada ne yapabilirim, diye düşünmek geç olacak. Çünkü o zaman para onları kurtarmayacak. Bir milyon dolar bile verseler, yakınlarına fayda sağlamayacak. Biz diyoruz ki mesele oraya kalmasın, bakın burada gönüllü bir yapı var, rüştünü de ispat etmiş, samimiyetini de ortaya koymuş. Bu yapıya destek olun.”
Arslan MUDAK olarak bütün giderlerini kendilerinin karşıladığını da belirterek şu hatırlatmayı yaptı:
“Bugüne kadar kimseden nakdi yardım kabul etmedik ve orman yangınlarında nasıl çalıştığımızı insanlar gördüler. İzmir depreminde görüldü, Elazığ depreminde görüldü ve en son Adıyaman’da belki de bunun artık en önemli ivmesini gösterdik.
Dersimliler şunu düşünmeli. Bir insanın hayatının maliyeti ne kadardır, insanlar bir yakınını kurtarmak için kaç lira ödeyebilirler? Bunu düşünürlerse eğer bir arama kurtarma derneğine sahip çıkmanın mantığını da anlayabilirler. Bir jeneratör alıp oraya bağışlamanın hiçbir şey demek olmadığını o zaman ayırt edebilirler, iş işten geçtikten sonra değil. Yarın Dersim’de bir tane viyadük kırıldığı zaman, biz burada birbirimizle baş başa kaldığımızda Avrupa’da bize gönderilen bir şeyin artık bir anlamı kalmayacak. Bunu bugün yapmak gerekiyor.”