Alevilerde “toprak hakkı” olarak kurban

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

İlk tarım toplumlarının, Zagroslar’da yani Yukarı-Kuzey Mezopotamya’da doğa eksenli yarattıkları bir inanç olarak “Hak Yol < Aleviliğinin temelinde; “doğadaki her şeyin bir Ruhu, bir Canı” yani “bir ömrü” vardır. Bu vesileyle Canlı olan her şeyin de, bir “hakkı” olduğuna inanılmıştır. Bu doğa inancında, felsefi anlamda yaratılan bütün değerler, zahiri ve batıni manalarla kodlanmıştır. Mana; mantıktır, saf aklın kendisidir. Batıni < gizli bilgiyi; zahiri < görünüme çıkarmak, aslında öyle sanıldığından da öte büyük bir akıldır. Bu bir yapıcı, kurucu ustalıktır, Pirliktir. Devam edelim:

Hak Yol Alevilikte (Réya/Raa Heqi); hiç bir şey görüldüğü gibi değildir! İnançla alakalı olarak günümüzde anlatılanların tümü, aslında hakikatinden koparılmış küçük parçacıklardan başka bir şey değildir! Çok konuşulan, yazılan-dillendirilen retoriklerin çoğu, gerçek manada gizlenmiş batıni bilginin sadece görünen < zahiri yansımalarından ibarettir!

Velhasıl-ı kelam bu güzergahta, varlığı nedeniyle kanıtlanmış bütün olguların üzerinde derinlemesine düşünülmesi, yaşanılan tecrübelerle zamanın ruhuna uygun bir şekilde yeniden yorumlanması gerekmektedir. İşte bu olgulara haiz, şu ana kadar pek de dile getirilmemiş, üstünde durulması gereken özel bir konumunuz var. O da; Hak Yoldaki < Alevilikteki “Kurban” ve Kurban türleriyle, geçmişin günümüzdeki silinen izdüşümleridir.

Hiç dikkat ettiniz mi? Hak Yol inancının köy toplumundaki mensupları; “yeni bir ev, mekan, hane (ocak)” yaparlarken neden kurban keserlerdi? Bilince fazla vurmayan ilgili sorusunun cevabını, bu kısa yazımda sizlerin dikkatine sunmak istedim. Buyurun:

Evet, geçmiş zamanda köy toplumlarında yapılan yeni evler, haneler, mekanlar için kurban kesilirdi. Kesilen kabanların, söz konusu bu yeni yapılar için olduğuna inanılırdı. Öyle ya yeni bir ev yapılmış ve dolayısıyla bu evin sağlamlığına, uzun ömürlü oluşuna ve içinde yaşayanların huzur içerisinde sağlıklı bir yaşam sürmelerine vs. hükmedilirdi Genel algı, kendini hep bu yönde inşa ederdi. Zira hızla değişen zaman diliminde, antikiteye ait yazılı olmayan sözlü bilgilerin ortadan kayboluşuyla, açığa çıkan yeni  bilgiler, geçmişin bir tekrarı gibi algılanır. Oysa bu durum, çoğu zaman insanı ve hatta toplumu yanıltır. Bu davranış kalıpları, yaşadığımız şimdiki zamanda da her yerde ve her konuda gözümüze çarpmaktadır.

Halbuki işin aslı hiç de öyle değildir! Mesela Dersim’de yaptığım sözlü tarih araştırmalarım kapsamında yaşlı, por sipi < beyaz saçlı Kadın Anaların, konu hakkında bana anlattıkları çok ama çok ilgimi çekmişti. Peki bu Kadın Analar, yapılan bu Kurban hakkında, neler diyorlardı?

“(…) Biz yeni yapılan evler için kurban keseriz! Ama bu kurbanlar görüldüğü gibi yeni yapılan evler için değildir. Aslında kesilen o kurbanlar, toprağa rızalık hakkıdır. Çünkü biz; durup dururken toprağa kazmayı vurmuş, onu yaralamış, eşmiş ve toprağın canını incitmişiz. Torağın kalbi çok büyüktür. Fakat canı naziktir.

İşte toprağa vurulan bu ilk kazmayla birlikte, daha önceden topraktan elde edilen gıdalarla özel besiye alınan bir kurban/koç kesilir. Kurbanın kanı toprağa dökülür. Kurbanın başı ise kazmanın vurulduğu o yerde, temele bırakılır. Bütün komşular yakın akrabalar orada, buna tanıklık eder. Eğer bunu yapmazsak ve zamanla evimiz yıkılırsa, yada evimizde huzur kalmazsa işte o zaman, hemen şu sözü hatırlarız; “Temelimize suyu bağladık. Kendi evimizi ellerimizle yıktık! Bak temelimize su bağlandı” diyerek hayıflanırız. Toprağın hışmından korkarız! (…)

Neyse, işte o gün yani toprağa kazmanın vurulacağı o Perşembe sabahı Pir, Réber gelir. Sabah Güneşiyle birlikte dualar edilir. Gılbanklar okunur. Çıralar yakılır. Süslediğimiz Kurbanı getiririz. Kazmanın vurulacağı yerde keseriz. İşte bu niyaz, toprağın rızalığını almaktır. İncittiğimiz toprağa saygıdır. Çünkü üzerine yapacağımız evle, onu Güneş’ten, ay’dan, yıldızlar’dan mahrum bırakırız. Bu, toprağa yapılan büyük bir haksızlıktır. Bu, toprağın hakkına girmektir. Onun günahını almaktır.

Yolumuz haksızlık kabul etmez! Kurban kesmezsek toprağı yaralarız! Onun canını acıtırız. Eğer onun hakkını vermezsek, sonra “olmaya ki bize kızsın ve evimizi başımıza yıksın! Temelimize suyu bağlasın”, diye korkarız!  İşte bu yüzden biz,  toprağa kurban keseriz. Herkes bu kurbanı, yeni yapılan eve kesildiğini sanır. Ama bu doğru değil! Kesilen kurban, toprak hakkıdır. Buna “Maf” Axé, Mafé Erdé, Heq e Erd é, Haqé Hardu < toprak hakkı deriz”. Fem kır! < anladın mı?” Evet anladım!

Yine toprakla alakalı başka bir konuyu daha anlatan yaşlı Kadın Analar, konuşmalarına şunları eklediler:

“Bak Çigaram, hani güz aylarında (sonbahar) öküzlerle toprağı süreriz ya! Buğday, tohum ekeriz ya! İşte o zaman da yine öküzleri süsler ve bu defa da lokmalar, niyazlar dağıtırız. Çünkü o zaman da yine toprağın bağrına kara sabanı saplamışız. O saban, bir kılıç gibi toprağı yarar, toprağı yaralar, toprağı eşer. Toprağın altındaki börtü-böceği ezer, onları rahatsız eder, yaralar, öldürür. İşte o zaman da yine “toprak hakkı” olarak lokmalar, niyazlar yapar dağıtırız. Bir avuç buğdayı da tarla dışına atarız ki kuşlar, karıncalar, börtü-böcekler yesinler. O da onların hakkıdır. Lee işte em war dikin, fem kır ez geda < ya, işte biz böyle yaparız. Anladın mı gadanı alam!” Anladım! Müthiş bir şey bu?

Gelin bu defa konumuzun sonuç bölümünü; Antik Çağın coğrafyacı-tarih yazarlarından ve “tarihin babası” ünvanlı Bodrum’lu Herodot/ Herodotos (M.Ö. 484-425) anlatsın. Bakınız özetle ne diyor bizim Herodot;

“Perslerin; Putlara tapmadıklarını, Tanrı heykelleri bilmediklerini, Kurbanlarını dağ başlarında kestiklerini, güneşe, aya, toprağa, ateşe, suya ve rüzgâra da kurban adadıklarını” belirtir. Yine Kurban kesenin; “Tanrısal yardımı, yalnız kendisi için istemeye hakkının olmadığını, tüm Persler ve kral için dualar ettiğini, “kurban kesme” anında mutlaka bir din görevlisinin (Mağ) orada hazır bulunduğunu” tarihe not eder (Herodot, 1973: 92/881). Nasılmış?

Evet! Bu manalı sözler, içinde yaşadığımız inanç dünyasında bize nasılda tanıdık geliyor değil mi? Yine bu sözler, geçmişte yaşadıklarımızı bize nasıl da hatırlatıyor değil mi?  Günümüzden en az 2400 yıl öncesine ait olan bu sözler, yukarıda Kadın Anaların dillerinden kısaca aktardığım, hakikatle nasıl da uyuşuyor değil mi? Ve bu sözler, inancımızın bir “doğa inancı” olduğunu bize, nasılda kendiliğinden ve derinden mesajlıyor haksız mıyım?

Herodot; burada her ne kadar Perslerden söz etse de, aslında bölgedeki (/Zağros-Yukarı Mezopotamya) bir bütün olarak Aryen halklarının ve nitekim Kürtlerin de (Medlerin) aynı gelenek ve görenekleri yaşattıklarını anlatmaktadır. İşte Herodot’un dediği gibi Alevilerde yapılan “yeni ev” için kesilen “kurban”, aslında “toprak hakkı < Haqé Hardu” olarak, toprağa kesilen, ona adanan kurbandır. Bu çok özel ve bir o kadar da manalı bir ritüeldir. Zira toprak, Ana’dır, toprak yasadır, Xwaza’dır, yaşamın kaynağıdır. Kalbi büyük olan toprağın nazik canını incitmeyelim!

Hak ile kalın!

 

HERODOT TARİHİ, (1973) Türkçeye Çeviren, Hazırlayan: Müntekim Ökmen, Azra Erhat. İstanbul: Remzi Kitabevi. İst.

 

Alevilerde “toprak hakkı” olarak kurban
Giriş Yap

Dersim Gazetesi ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

Bizi Takip Edin
BEDA