Aleviler içindeki “Ehamdülillahsız Müslümanlar” Araf’ta!

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Münafık < Müslüman Gibi Görünmek!

İslam Peygamberi Muhammed; İslam dinini yani SLM’i Arap topluluklarına tebliğ ettiği zaman, bazı aileler, bireyler SLM’i–İslamı özünden kabul etmeden, sadece lafzi manada, Müslümanlığı kabul ettiler. Bu cihedle, Kur’an ayetlerini ve tevhid dini olan İslam’ı kabul etmeyen kendi deyimleriyle kafirlere (!), İslamın başlangıç döneminden itibaren “Münafık“ demişlerdi.İçten-yürekten değil, sırf korkudan yada herhangi başka bir çıkarsal amaçla İslamı kabullenenler,o dönemlerde Münafık olarak nitelendirilmişti. Bu kavramsal sıfatın özlü anlamı, “arabozucu, iki yüzlü, fitnekâr, bölücü, karıştırıcı, vs.“ manalarına gelmektedir.

Yani bütün İslam aleminde; Müslüman olmadığı, iman etmediği halde, sırf Müslümanları aldatmak için Müslüman gibi görünen kimselere münafık denir. İslam tarihinde,konuyla alakalı bir çok hadis bulunmaktadır. Buhari‘den (810-869) alınan sahih (aslına uygun, doğru-gerçek) bir Hadis-i şerifte: “Münafığın üç alameti vardır: Yalan söyler, sözünde durmaz ve emanete hıyanet eder!“ diye bellirtilir.

Yazılı İslam tarihlerine baktığınızda, çağdaş bir düşünme yaparak tarihsel geçmişi bir gözden geçirdiğinizde; Emeviler, Abbasiler, Selçukiler, Osmanlılar ve Cumhurriyet döneminde dahi, İslami yönetim erklerinin Alevileri, “Kafir ve Münafık“ olarak hep damgaladığını rahatlıkla göreceksinizdir!Bir bütün olarak tevhid dini olan İslamı kabul etmeden, Onun Kur’an şeriatına uymadan, elhamdülillah (şükürler olsun, ne mutlu ki; Müslümanım!) demeden; Besmele (bismillahirrahmanirrahim < Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla) çekmeden “öz Müslüman, gerçek İslamın özü olduğunu“ iddia etmeleri Müslüman aşılı Alevilerin hiç bir işine yaramamaktadır! Zira Aleviler; M. Kemal’in kurup geliştirdiği  Diyanetin ilgili kurulları başta olmak üzere, devletin bütün gizli kapıları ardında “Münafık“ olarak görülmektedirler. Yine bu bağlamda; Ayasoyfa (Sancta Sophia katedrali 532-537) müzesinin camii’e çevrilmesi sırasında 24 Temmuz 2020 de Diyanet İşleri Başkanı’nın elinde kılıç ile mimbere çıkmasının,kendileri gibi Müslümanlaşmamış başta Aleviler olmak üzere diğer dini azınlıklara, bu topraklarda yetişmiş devrimci, aydın, çağdaş-demokrat kesimlere verilen bir gözdağından başka bir şey değildir.Bir diğer yönüyle; çıkışından itibaren İslam/SLM, zaten Kılıç/Zülfikar vasıtasıyla toplumlara zorla kabul edilmemiş midir?

Günümüzde Alevi asker cenazelerinin, Cemevlerindeki törenlerine devlet yetkililerinin katılmamalarının anlamı, aslında bu “Münafık“ anahtar sözcüğünde kitlidir! Bu kilidi çözmenin tek manası, SLM’e < İslama değmeden, saygılı bir şekilde arı-duru Alevi kalmaktır!Öte yandan işin özünde Alevilerin; Kur’an-ı Kerim’i bir Müslüman gibi ele almadıkları herkes tarafından malum-u ayandır! Bunu kısaca  şöyle açımlayabiliriz.

Aleviler Kur’an’ı Kerim’i Okuyorlar mı?

Cumhurriyetin ilk yıllarında, yeni kurulan ulus devletine ve gerekse CHP için hazırlanan özellikle Dersim bağlamında sivil-askeri gizli raporlarda “Kızılbaş-Alevi Kürtlerin Kur’an‘a inanmadıklarına“ ilişkin yapılan vurgulara sıklıkla rastlanılmaktadır.

Gerçekçi olmamız gerekirse bu süreç, günümüze kadar aynen gelmekte ve halen devam etmektedir. Özellikle son yıllarda, bazı akademisyenler ve Vakıflar; Aleviler arasında farklı konularda anket çalışmaları yapmışlardır. Bunlardan biriside akademisyen Ali Aktaş tarafında 1995–1997 yılları arasında değişik coğrafi bölgelerden İstanbul’a gelip-yerleşen 1623 kişi arasında yapılan bir anket çalışmasıdır. Bu anket çalışmasında “Alevîlik-Bektaşîlik ya da Din ile İlgili Okuduğu Kitap ?” sorusuna katılımcıların verdikleri cevaplar içerisinde“Cenknâmeler, Buyruk, Vilâyetnâme, Menkıbeler, Hüsniye, Kumru“ yazmalarından sonra Kur’an-ı Kerim, taa 7. sırada kendisine ancak yer bulmaktadır.

Aslında bu sonucun böyle çıkmasındaki temel etken ise sorulan sorunun bizatihi kendisidir. Çünkü Alevilere sorulan bu soruda; “Alevîlik-Bektaşîlik“ kitapları yanısıra, “Din ile İlgili“ hangi kitabın okunduğu sorulduğundan, Aleviler, “din“ denince ilk akla gelenin İslam‘ın ve Kur’an‘ın olduğunu tahmin etmemek elde değildir. Dolayısıyla kendilerinden ayrı tuttukları Kur’an’ı, bir okuma kitabı niteliğinde ele almaktadırlar. Bir diğer neden de ankate katılanların yaş gruplarıyla alakalıdır. Okunan kitaplar arasında Kur’an’ın taa 7. sırada yer almasının, dahası Kur’an‘ın da bu listeye girmesinin nedenlerinden biri, muhtemelen eğitimli gençler ve memur sınıfından orta yaş grubudur. Lakin merak ettikleri için bir okuma kitabı gibi Kur’an-ı Kerimi de okudukları (-ki şahsen okuduklarından da şüphe duymaktayız!)  anlaşılmaktadır.

Aktaş’ın da işaret ettiği gibi“gerek Alevilik gerek diğer dini yayınların topluluk üyelerinin yarıya yakınında hiç bulunmadığı biçiminde bir sonuçla karşılaşılmıştır.“ değerlendirmesi önemlidir. Buradaki “dini yayınların“ başında ise Kur’an gelmektedir. Aslında bu sonucun kökleri taa 1935 yılarına dayandığı anlaşılmaktadır. O tarihlerde de aynısıydı! Buna kısa bir örnek verebiliriz. Hasan Reşit Tankut’un 1935 yılında hazırladığı “Zazalar Hakkında Sosyolojik Tetkikler“ adlı çalışmasında, Dersimlilerin “Din ve Şeriat kitapları arasında rükün ve kök sayılanları“ olarak “Hüsniye, Quranname (Kur’an-ı Kerim değil), Cavidan, Buyruk, Faziletname“ benzeri kitapların olduğunu bellirtir. Yine M. Nuri Dersimi’de, Dersim 38 soykırımına ilişkin anılarını kaleme aldığı “Dersim’e ve Kürt Milli Mücadelesine Dair Hatıratım“ adlı eserinde, Dersim’de Kur’an okumanın aileye-haneye uğursuzluk getirdiğini bellirtir. Alevi toplumu içerisinde aşılanan “Elhamdülillahsız, Acemi Müslümanlar“ arasında bir anket çalışması yapılsa, bunların Kur’an okumadığı, evlerinde dahi Kur’an-ı Kerimin bulunmadığı rahatlıkla anlaşılacaktır! Sonlandırmadan önce, şunlara da deyinelim;

Aleviler Artık Bir Yol Ayırımındadır

Aleviler bir yol ayırımındadır! Zira Müslüman dünyası kendi içerisinde ciddi bir yol ayırımını 1938’den ve özellikle de 1980’li yılların başından beri zaten yaşamaktadır. Son  araştırmalar, İmam Hatip Liseli gençlerin; Peygamber elçili vahiy ve esin kaynaklı tüm dinleri red eden Deizm‘e yönelip “Deist“ olduklarını gösterdi. Yine son yıllarda çığ gibi artan İmam Hatip Liseleri, beklendiği düzeyde öğrenci bulamamaktadırlar. Müslüman aileler, eskiden olduğu gibi kendi çocuklarını elleriyle götürüp, İHLiselerein, dini eğitimli kurumlara artık teslim etmemektedirler. Bu aileler çocuklarının, dini eğitim yerine Çağdaş bilimsel örgün eğitim almalarını istemektedirler. Buna karşın bazı Alevi Cemevlerinde, derneklerinde Alevi çocuklarına Kur’an kursları verilmektedir. Gerek Cem ayinlerinde ve gerekse eğitim düzeyli toplantılarında kadın-erkek ayırımıyla, haremlik-selamlık uygulamalarına gidilmektedir.

Bugün özellikle son yıllarda “Antikapitalist Müslümanlar“ın her geçen gün biraz daha ayakları yere basan, Kur’an üzerinden, yetersiz de olsa akli tartışmalara yön verdiklerini görmekteyiz. Yine Kur’an ayetlerini ve dolayısıyla İslamiyeti tarihsel açıdan ele alan, yani Kur’an‘ ın  1410 yıl önceki Arap toplumu için uyarlanan bir kurallar manzumesi olduğunu, dolayısıyla ayetlerin o tarihsel süreçlere göre ele alınıp tartışılması-uygulanması gerektiğini akli açıdan tartışan ve tartıştıran “İslami Tarihselçiler“, din tücarlarına karşı Müslümanları uyarmaktadırlar. Yine hatırlanacağı üzere R.T. Erdoğan, Mart 2018’deki bir konuşmasında;“İslamın güncellenmesi“nden söz etti, Tarikatlardan gelen tepkiler karşısında bu düşüncesinden şimdilik vazgeçmedi mi? Bu listeyi daha da uzatabiliriz. Sonuçta İslami dünyada, Kur’an üzerinden bir reformun gerçekleştirilmesi yada Kur’an ayetlerinin yeniden ele alınıp yorumlanması gerektiği noktasında dipten gelen büyük tartışmalar yürütülmektedir.

Fakat buna karşın çağdaş düşünceden yana olan akılcı Aleviler, hurafalarla örülmüş bir İmam Ali, Ehl-i beyit, 12 İmam ve benzeri konuları tartıştıkları zaman, Aleviler içindeki “Elhamdülillahsız, acemi Müslümanlar“ tarafından sanki kendileri çok “Alili Alevilik“ yapıyorlarmışcasına, “Alisiz Aleviler“ yaftasıyla, İmam Ali’yi Zülfikarıyla cenge çağırıyorlar. İmam Hüseyin’i sevmeyenin “insan olamayacağından“ dem vuran hurafacı Dedeler, işi hemen cihad ilanına kadar bile gidebiliyorlar!

Günümüzde Müslüman aydınları, düşünürleri tarafından Kur’andahi ayetleri tartışılıken, Aleviler içerisinde biz “Müslüman değiliz! Biz hiç bir dinin tarikatı, mezhebi değiliz!“ dendiği zaman, “Müslüman aşılı Aleviler“ bu durum karşısında veryansın ediyorlar, neden? Kur’an ayetleri, İslamiyet, Müslümanlık, toplumda bu kadar yoğun tartışılırken, Çağdaş, seküler bir yaşamı benimseyen Alevi gençleri, kadınları, aydın Pirleri, araştırmacı-yazarları, entellektüelleri biz “Müslüman değiliz! İnancımız İslamiyetin içinden çıkmamış! İnancımız hiç bir dinin tarikatı, mezhebi değil! Ali’yi sevmekle Müslüman olunmaz!“derlerken, neden kıyamet kopuyor? Neden hemen “Hele bakın bunlara, bunlar “Alisiz Alevilik yapıyorlar! Bunlar Avrupa’da örgütleniyorlar! Bunlar Alevi değiller!“ benzeri suçlamalarla soyut ve niteliksiz yakıştırmalarla bu düşünceyi dillendiren Alevileri dışlıyor, itibarsızlaştırılıyorlar. Dahası bu çağdaş düşünceyi yaymaya çalışan Aleviler neden münafıklaştırılıyor-kafirleştiriliyorlar? Dünya nereye gidiyor, bizimkiler nerelerde medet umuyor? Ya Xızır du esta!

Bugün Türkiye toplumunda İHLiseliler, Deist olurlarken;Müslüman aileler çocuklarını İHL’lerine yollamazlarken; Kur’an ayetleri, ve İslamiyetin çıkış noktası tarihsel bir tartışmayla ele alınırken; Kur’an ayetleri her geçen gün biraz daha akli bir çerçevede ele alınmaya çalışılırken; ülkenin Müslüman Cumhurbaşkanı bile İslamın yeniden güncellenmesinden dem vururken, Aleviler içerisindeki son yıllarda geliştirilen bu İslam-Müslümanlık aşkını neye bağlamalıyız, doğrusu insan zorlanmıyor değil!

Peki öyle ise Aleviler içerisinde “Müslüman aşısı“ tutar mı? Bu aşı tutarsa, kökleri derinlerde olan bu yaşlı ağacı hangi yöne doğru büker? Bu aşı tutarsa Alevi gençlerinin tepkisi ne olur? Bütün bunların gelişim süreçlerini, yakın gelecekte hep beraber göreceğiz!

Tekrar başa dönecek olursak, İslam’a, yani SLM’e uyan Alevilerin bundan böyle; “Aleviyim, öz Müslümanım, gerçek İslamın özü biziz“ ve benzeri söylemleri artık bir kenara bırakmaları gerekmektedir. Bunlar; “Elhamdülillah Müslümanım!“ deyip, İslamın < SLM’in, Kur’an şeriatına yürekten iman ederek teslim olmalıdırlar.Tez elden temel İslam bilimleri olan Tefsir, Hadis, Fıkıh ve Kelam alanında bilgi  edinmelidirler. Zaten İslami anlayışta tövbe kapısı bu türden insanlara her zaman için açıktır! Hiç bir şey için geç değildir.

Kabul etsek de etmesek de Aleviler artık bir yol ayırımına gelmişlerdir. Dolayısıyla bu saatten sonra İslami temel felsefede sıkça dile getirilen Cennet ile Cehennem (!) arasındaki o mahşer meydanı olan Araf’ta durmanın, kalmanın hiç bir manası yoktur! Bu sonuç, o kadar da üzücü olmasa gerektir. Elbette Müslüman aşılı Aleviler açısında araf’ta kalmanın zorluğu içler acısıdır. Buna karşın Çağdaş düşünceden, laisizmden, Hak ve hakikatten, savaşsız-barış ve kardeşlikten yana olan,köklü toplumsal değerlere önem veren Alevilerin bir arada olması gelecek kuşaklarımız ve özellikle de kızlarımız, Kadınlarımız için bir umuttur. Bu umudu bilimle örmek ve sevgiyle büyütmek hepimizin görevidir. Meramımız, incitmek değil! Gizemli bir gerçeğin açığa çıkarılması için çaba göstermek ve katkı sunmaktır! İnanca ilişkin bu türden temel tartışmalar, araştırmalar, düşünceler yazılı hale getirilip tarihe not düşülmelidir

“Bismi Haak! Allah Allahh!“ diyenlere, Allah eyvallah! diyelim, Hak ile kalın!

Aleviler içindeki “Ehamdülillahsız Müslümanlar” Araf’ta!
Giriş Yap

Dersim Gazetesi ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

Bizi Takip Edin
BEDA