Çocuklarının dilini bilmeyen anneler: Kürt annelerin, Türk çocukları

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

17 Kasım 1999 tarihinde UNESCO tarafından “21 Şubat” gününü, “Uluslararası Anadili Günü” olarak ilan edildi. Buradaki asıl amaç, İnsan hakları evrensel değerleri bağlamında “kültürel çeşitliliğin ve çok dilliliğin” hoşgörüyle karşılanması ve dillerin geliştirilmesi ilkesi hedeflenmektedir. Dolayısıyla “anadili ve anadilinde eğitim hakkının” güvence altına alınması öngörülmüştür. Ama bu konuda, dünyanın bir çok yerinde devletler nezdinde maalesef hala bir ilerleme kaydedilmemiştir. Eski diller, devletleşen baskın ulus dilleri karşısında yok olmaya yüz tutmaktadır. Gelin şimdi kendi coğrafyamıza gidelim ve konuyla ilgili tarihi bir gezintiye çıkalım.

Bu kısa yazımda sizlere tarihsel bir anıyı anlatacağım. Bilemiyorum ama, belki de çoğunuz tanırsınız; Necmeddin Sahir Sılan’ı. Sılan; 1896 Edirne’de doğdu. 1992’de Ankara’da vefat etti. Künyesinde Hukukçu ve Türk siyasetçisi yazar. 1939’da Bingöl, 1943 ve 1946 yıllarında iki kez Tunceli CHP milletvekili atanmıştır. Edirne doğumlu Necmeddin Sahir Sılan (1896-1992); bu süre zarfında CHP-devlet için Dersim ve Bingöl özelinde toplamda 13 tane rapor hazırlamıştır.

Daha sonraları bu raporları, kitap haline getirilmiştir. 1950’de CHP’den ve milletvekilliğinden istifa ederek, 1950-1954 yılları arasında Demokrat Parti Genel İdare Kurulu’nun kararı ile Erzincan, Tunceli ve Bingöl’deki DP teşkilatlarının parti müfettişi olarak görevlendirilmiştir. İlgili çalışmasında, Dersim’de beyaz asimilasyonun kısa bir örneğini, kendi kalemiyle aşağıda olduğu gibi veriyorum. Şöyle anlatmış Sılan;

“Nazimiye ilçesinin Kimsor köyündeyim:

Köy güzel, halk Tunceli’nin diğer köylerine nazaran biraz olsun müreffeh, güzel bir okul yapmışlardır. 10 kız, 40 erkek çocuk okuyor. Köyün kenarında oduna giden 9-10 yaşlarında Hasan, Hüseyin, Hıdır adında üç çocukla konuştum. Adlarını, baba, annelerini, öğretmenlerini, okula gidip gitmediklerini sordum. Hepsine ayrı ayrı karşılık verdiler. Anneniz, babanız da sizler gibi Türkçe konuşuyorlar mı? “Babalarımız konuşur fakat annelerimiz konuşmaz” dediler.
– Niçin konuşmuyorlar?
– Onlar kadın.
– Kadınların Türkçe konuşması günah mı?
– Hayır efendim, kadınlar Türkçe konuşmazlar.
Biraz daha inceleyince “efendim biz Türk’üz, onlar “Kürt” oldukları için “Türkçe” konuşmuyorlar” dediler.

İki yıl önce köylü çocukların ve kadınların hiç birisiyle Türkçe konuşamamıştım. Öğretmen ve Okul davası Tunceli’nde ışıklarını saçmağa başlamıştır. Okulu olan köy çocukları ile nerede karşılaştıysam “Türkçe” konuşuluyor, selam veriyor, sorularım cevapsız bırakılmıyordu (Sılan, 2010: 348).

Sonuç:

Aslında bu küçük anlatım üzerinden sayfalar dolusu analizler yapmak elbette mümkün. Konunun dil, tarih, coğrafya bağlamında ele alınması bir yana; özellikle etnik, kültürel, dinsel çerçevede bakıldığında, nasıl da acımasız bir durumla karşı karşıya olduğumuz hemen göze çarpmaktadır. Çocuğa yasaklanan Annesinin dili ve elde edilen sonuçlar üzerinde övgüyle söz edilmesi ise işin bir diğer pişkinliği olsa gerek.

Yaklaşık 6-7 yaşlarına kadar Anneleriyle aynı dili konuşan çocuklar, Köylerinde açılan ilk okula gittikten sonra Anadillerini unutuyorlar. Başkalaşıyor ve konuştukları yeni dilin etnik kimliğiyle anılıyorlar. Bu yolla, Ana dillerindeki kültürel genetik, tümden değiştiriliyor. Özünden uzaklaştırılıp, programlı bir şekilde biçimsel bir hüviyet dikte ediliyor. Burada yaşanılan, aslında çok yönlü büyük bir travmadır. Lakin geleceğe aktarılması gereken çocuk dimağlarda var olan toplumsal hafıza, dumura uğratılıyor.

Bu metinde anlatılanlar eğer doğruysa, çocuklar; bu soruna kendilerince korkunun verdiği dürtüyle bir gerekçe bulmuşlar. Anneleri; “Kürt” oldukları için “Kürtçe” konuşurlarken, kendileri “Türkçe” konuştukları için “Türk” olduklarının farkına varmışlar! Böylece O çocuklar; “Kürt Analarının çocukları olduklarını” gizlemektedirler. Konuyu aktaran Sılan’da sözde bunu yutmuş gözükmekte ve hakikati perdeleyerek gururla anlatmaktadır (!).

Çocuklar köylerinde yeni açılan okula giderek, iki yılda “Türkçe” öğrendiklerini, işin uzmanında bile gizlemektedirler. Analarının “Kürt oldukları için Türkçe konuşmadıklarını” dile getirirlerken, nasıl bir duygu içerisinde olduklarını anlamak pek de zor değil. Burada mühim olan şey Çocuklara göre “Anneleri hala Kürt!” Yani Dersim’de “Türkçe” öğretilerek, Türkleştirilen bu çocukların Kürtçe konuşan Anneleri “Kürt”. Ve O Anneler; kendi Annelerinin dillerini konuşmaya devam ederlerken, çocukları ise öğrendikleri Türkçe dilleriyle birlikte kendilerini “Türk” görmekteler.

Hak ile kalın!

Necmeddin Sahir Sılan  (2010)  “Doğu Sorunu” (1939-1953) Tarih Vakfı Yayınları, İst. 

Çocuklarının dilini bilmeyen anneler: Kürt annelerin, Türk çocukları
Giriş Yap

Dersim Gazetesi ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

Bizi Takip Edin
BEDA