Bir fotoğrafın hikayesi ve kılle kesme-selamlaşmak 

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Günümüzün iletişim medyasında, görsel sanatların yeri her geçen gün biraz daha belirgin hale gelmektedir. İnsanı bir fotoğraf, bir resim, bir sanat eseri yaşamımızı, bir müzikal sahne derinden etkileyebilmektedir. Zamanı donduran ve anıları yeniden bizeler yaşatan çağdaş sanat eserleri, yaşamımızın vazgeçilmez bir parçası olmuştur. Bu vesileyle ben de ve çoğumuzda iz bırakan bir fotoğrafın hikayesini sizlere anlatmak istiyorum.

Yakın dostlarımla birlikte son kitabıma kapak arayışı içerisine girerken, bir çok örnek üzerinde çalıştık. Fakat en sonunda birinde karar kıldık. İster istemez o fotoğrafın sahiplerinin peşine düştüm. Sosyal medya ağlarında bir çok dostuma sordum. En sonunda aradıklarımı bulmuş ve mutlu olmuştum. Kitap kapağımızın mimarı, fotoğraf sanatçısı sevgili Murat Adıyaman (Semsür). Fotoğrafa konu olan Canlarımız; Dersim’in Ovacık ilçesinin Kadek (Buzlutepe) köyünden Kadın Anamız Güler Arslan ve Kalikuşağı (Eğrikavak) köyünden Ali Ekber Perktaş idi.

Bir sanat eseri olan bu görseli, bizlere sundukları için kendilerine sonsuz teşekkürümü bir borç bilirim. Sosyal medya hesabım Facebook’da, konu hakkında yaptığım kısa paylaşım, birkaç günde dostlarımız tarafından büyük bir ilgiyle karşılandı. Göstermiş oldukları bu yakın ilgiden dolayı herkese teşekkürler. Öte yandan bu fotoğrafı, büyütüp “evlerinin duvarlarına” asanlar oldu. Yine sosyal medya hesaplarında “profil resmi” olarak, bir çok kimse tarafından kullanıldı… Evet şimdi gelelim fotoğrafın gizemli şifrelerine:

 Ev duvarlarına asılan o fotoğraf

“Kılle” Sözcüğünün Etimolojik Kökeni

Dersim’de, Réya/Raa Heqi (Hak Yol) inancı mensupları ilk karşılaşmalarında, biri birilerinin omuzundan (mil) öperler. Bu davranış biçimi, Aryenik kültürde var olan melekler inancının günümüzdeki devamcısıdır.  Zira İnsan, kanatlı bir melektir. Bu meleğin en temiz uzvu ise onun kanatlarıdır. Bu vesileyle Antik çağlarda Tanrılar, Tanrıçalar hep kanatlarıyla tasvir edilmiştir. 

İnsan bedenindeki omuz ve kol, insanın kanadıdır. Bundan dolayıdır ki; omuzlar öpülür. Bu arkaik pratiğin hala bile günümüzde ve Kürt Alevileri içerisinde devam ettirilmesi, inancın kökeninin çok derinlerde olduğunu kanıtlamaktadır. 

Tanrıça İnnana

Yeri gelmişken, kelimenin etimolojik kökeni hakkında var olan bilgiyi kısaca aktarayım. Farsça kökenli olan “Kalle, Kelle” bedenin-vücudun “üst kısmı, kafa, baş, ser” sözcükleriyle eş anlamlıdır. Bununla birlikte Kürtçede de “vücudun en tepesinde bulunduğu” için baş’a “*kelle” denmiştir. Kelle/Kièlhé; Avesta da “Kaurva” karşılığında kullanılmıştır. Dolayısıyla Kelle, tahmin edildiği gibi Türkçe bir sözcük değildir. Hint-Avrupa dillerine aittir. Yunanca ’da  “Khalé, Kehali” denmektedir. Proto Hint-Avrupa (PHA) dillerinden yine günümüz Türkçesine de geçen “Kel, Kela, Kale, Kule, Tepe,” ve benzeri kavramlar da kullanılır. 

Burada konumuzla ilgili asıl önemli olan Proto Hint-Avrupa dillerindeki “Kel, kâl” sözcüklerinin karşılığı “Işık, ışıldayan” manasında Baş’taki yada Kelle’deki “iki gözle” bağlantı kurulmuştur. Yani “Kelle” ismi; “ışıldayan” anlamındadır. Karşılıklı selamlaşmada Kılle kesmek < Kılle bıbırın kavramıyla, paralel göz hizasında olmak, eşit ve tek “beden” olmak, anlamları verilmektedir. 

Öte yandan bir diğer veri daha var, o da; “Beden” kavramı aynı zamanda “burçlara, kale” lere de verilen bir isimdir. Bu vesileyle İnsanın “vücudu” etten ve kemikten örülmüş bir “beden, kale” olarak ele alınmıştır. Bu selamlaşmayla karşılıklı bedenlerin birleştirilmesi, yek vücut olunması, güçlenmesi manaları çıkarılabilir. Tabi ki mevzu, bu kadarıyla da sınırlı değildir. Şimdi gelelim asıl konumuza:

Bir Selamlaşma  Biçimi Olarak “Kılle Kesme”

Karşılıklı omuzlardan öperek gerçekleştirilen bu selamlaşmaya Kürtçe dillerinde, “kılle kesme < kılle bıbırın, Khéle kerdene, Khéle xo birnayéne vatene” denir. Canların karşılaşması anında, bir birilerine yada birisi diğerine doğru yürüyerek;  Kürtçe dilinde “Ware kılle yé- kılle ki xwa bıbırın < gel kıllemizi keselim-selamlaşalım, bütünleşelim” derler. Burada, esas itibariyle karşılıklı bir arınma-temizlenme söz konusudur. Bu kılle kesme “omuzları öpme” olayı, aynı zamanda “Kâbe olan İnsana” niyaz etmektir, Onu kutsamaktır. Ancak bu pratik uygulama kendi içerisinde gizemli, şifreli mesajlar da içermektedir. Zira Alevilik inancının bir batıni dili vardır ki; Bu deruni Yol’da, hiç bir şey görüldüğü gibi değildir. Görünen her şeyin içsel-batıni bir manası da vardır.

Erkekler, bu selamlaşmayı birbiriyle omuz hizasında yaparak, karşılıklı eşitliği dile getirirler. Biri birilerinin omuzlarının üstünden öperler. Burada, kimse üstün değildir. Göz hizasında Canlar; Can canadır. Ve bu eşit hizada pozitif enerjinin, karşılıklı bir şekilde geçişkenliği  söz konusudur.

Ve fakat;

Bir erkek; bir  Kadın Anayla selamlaştığında; Onun karşısında biraz daha eğilerek, kol dirseğinin hemen üstünden öper. Tıpkı fotoğrafta görüldüğü dibi. Bu davranışıyla Erkek eğilerek, Kadın Anaya gösterdiği saygıyı dile getirir. Kadın Ana ise karşısındaki erkeği omuzunun üstünden öperek selamlaşırlar. Kadın; erkeğin kendisine gösterdiği niyazı, saygıyı kabul eder.

Bütün bunlarla birlikte konumuzla alakalı başka bir alan daha vardır. O da birbirine nazlanan, küsen Canlardan biri, diğerine bir elmayla yada başka bir nişanla haber-selam yollayarak; “ware kılle, ware kılle < selamlaşmaya, barışmaya, birlik olmaya gel. Sohbete, barışa gel!” mesajını yollar. Bu davet, kesin karşılık bulur ve Canlar bir araya gelirler. Bu yolda barış çağırısı, cevapsız bırakılamaz! Kılleler kesilir, güzel temenniler dilenir, karşılıklı hasbı hal edilir. İçi boş sözlerle bozulan ilişkiler, güzel sözlerle yeniden kazanılır ve  dostluğa devam edilir.

Fotoğrafın verdiği bir diğer mesaj daha vardır.  Bu görsel, bize Diyojen’i hatırlatmaktadır. Ali Ekber Pektaş; tıpkı Sinoplu Diyojen MÖ 412-323) gibi, eline bir fener almış ve gündüz gözüyle yollara düşmüş. Kendisine  “ne arıyorsun?” diye soranlara” İnsan arıyorum!” cevabını vermiş. Bizim Diyojen de burada aradığı insanı, Kadın Anamız  Güler Arslan’ı sonunda bulmuş. O güzel an’ı; fotoğraf sanatçımız Murat Adıyaman (Semsür), dondurarak hemen tarihe not düşmüş. Bu anlamlı görseli bizlerle buluşturan bu değerli canlarımıza sonsuz teşekkürler..

Hak ile kalın!

Sonuç: 

Son yıllarda artık böyle “kılle keserek selamlaşmak” hemen hemen yok gibi. Şimdilerde “kafa tokuşturmak” revaçta! Öyle ki; İnanç önderlerimiz Dedeler, Pirler bile derneklerde ve özel hayatlarında hep kafa tokuşturuyorlar. Kadın Analarla bedensel iletişime geçmemekte ve uzaktan uzağa selamlaşmaktalar. İnancı hapsettikleri “Cem evi” adı verdikleri dört duvar arasında, Kadın Analarımızın, genç kızlarımızın “ışıldayan başları” renksiz örtülerle kapatılmakta. Dahası; inanca dair bu arkaik tradisyonu, ritüeli, niyazı unutalı yıllar oldu! Şimdi tam da sorma zamanı: Doğru-düzgün giderken yolumuzda, dönüp de arkamıza bakmadan böyle nereye gidiyoruz? Hak ile kalın!

Bir fotoğrafın hikayesi ve kılle kesme-selamlaşmak 
Giriş Yap

Dersim Gazetesi ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

Bizi Takip Edin
BEDA