Defin, define ve defne yaprağı

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

 

Bu yazımda, etimolojik bağlamda birbirine kaynaklık eden, birbirini dönüştüren eşanlamlı üç sözcüğü anlatmaya çalışacağım. Konuştuğumuz dilin, sözcüklerin, terimlerin, kavramların ve söz dizinlerinin köken ve anlamlarını bilmek, insanı güzelleştiren en değerli meziyetlerden birisi olduğunu düşünüyorum. Çünkü İnsan, ağzına yakıştırdığı sözleri dile getirerek sanatsal açıdan estetik bir güzelliğe kapı aralar. Söz, kişinin aynasıdır. Diller ve sözcükler arasındaki bağlantıların, tıpkı insanlar arasındaki derin duyguların, insani ilişkilerle aynı olduğuna inanıyorum. 

Yani sözcükler de birer canlı gibidirler. Söylenen anlamlı sözlerin, İnsanı insanla büyüten, çoğaltan hazineler olduğunu düşünüyorum. Çünkü dilin öznesinde, “ilk sözü” söyleyen-öğreten Kadın Ananın kendisi bulunmaktadır. Kadın Ananın, başlangıçtan beri yarattığı kendine özgü olan nakışlı bir dili vardır. Ve bu dilin, zihinsel düşüncede yarattığı ritmik mesajların, çağları aşan izdüşümleri sınırsızdır.

Bu vesileyle dillerin, insanlığın ortak değerleri olduğuna inanıyorum. Yasaklanan, yok olmaya yüz tutan dillerin, “insanlığın yok oluşuyla” aynı şey olduğunu düşünüyorum. Zira her dilin bir Anasının olduğunu anlıyorum. Evet, şimdi  bu noktadan sonra asıl konumuza geçiş yapabiliriz:

Evet yazımıza, ilk kelimemiz olan *defin’le başlayalım.

Defin sözcüğünün Arapça *dfn kökünden gelen dafina < gömülü şey, gömü anlamına gelmektedir. Arapçadaki *dafana < gömdü fiilinin dişilidir. Arapçanın daha çok Aramiceden etkilendiğini de biliyoruz. Dolayısıyla Aramicede bu sözcük *dapnā olup, Arapçaya *dafla olarak geçmiş ve evirilerek *dafina biçimini almıştır. Biraz daha gerilere gidecek olursak karşımıza Eski Yunancadaki *dáphne sözcüğü çıkmaktadır. 

Yani Türkçedeki *defin, Arapçadaki “dafina”, Arapçadaki *dafina Aramicedeki “dapna” ve Aramicdeki  *dapna” ise Yunancadaki “dáphne” sözcüğünden alınarak zincirleme biçiminde günümüze kadar gelmiştir. Farsça ve Kürtçeye de *defin” olarak geçen bu sözcük, diğer dillerdeki gibi hep aynı anlamda kullanılmıştır. 

Defin, “toprağa gömmek, toprakta saklamak” anlamlarına gelmektedir. Defin işlemi, vefat eden bir insanın toprağa verilme, gömülme anına denir. Yani toprağın eşilerek, vefat edenin toprağa gömülmesine “defnetmek” denir. Aleviler de ise buna; “Toprağa sırlama” tabiri kullanılır. Yine Alevilikte vefat edene de “öldü, ölü” denmez. Daha çok “Hakka yürüdü, aramızdan ayrıldı, göçtü, yitirdik” ve benzeri tanımlar kullanılmaktadır. Zira gidenin, tekrar geri döneceğine inanılır. Bu da ilginçtir bir düşünce sistematiğinin farlı bir açılımı olarak karşımıza çıkmaktadır. Doğasaldır!

Defin sözcüğü dişil bir kelimedir. Dolaysıyla toprakta saklanması, toprağa gömülmesi; toprağın “Ana” vazifesini görmesinden ötürüdür. Zira gizleyen, saklayan, koruyan Anadır, topraktır. Bundan dolayıdır ki, “Toprak Ana” denmiştir. Kadın Ana doğurur, vücuda getirilenin yaşamı sonlandığında ise  bu defa da “saklama” işini “Toprak Ana” üstlenir. 

Lakin toprağa gömülen o beden; artık bir hazinedir, yani definedir. İşte bu yüzdendir ki; Vefat eden birinin başta kendi ailesi olmak üzere, sevenleri için “değerli” olduğundan toprağa verilir. Bu vesileyle toprakta saklanan, gömülen beden/can; bir “hazine, define” kadar değerlidir. Yani yaşarken bir hazine olan Can, artık yer altında, toprakta saklanan bir hazine bir defineye dönüşür. Belki de bu yüzden Kürtçede gençler, gençlik için *hizine, *define sözcükleri hep kullanılmıştır. Yada değerli-genç biri hakka yürüdüğünde ise arkasında; “çok değerliydi, öyle ki bir hazineydi” tanımı hep kullanılır. Kürtçede wa ku hizine bu < öyle ki bir hazineydi! diyerek üzüntüler dile getirilir.  Bu da çok ilginçtir ve doğasaldır! Yani Veysel babaya sorsanız, der ki; “harekete kimse mani olamaz!” Evet, hareket kimse mani olamaz!

Bazı İslami hadislerde Allah’ın; “Ben gizli bir hazine/ define idim. Bilinmek istedim, mahlukatı yarattım” dediği aktarılır. Böylece orada da ilk define/hazinenin “Allah” olduğuna vurgu yapılır. Yine İslami anlatıya göre Kabil, kardeşi Habil’i öldürür ve onun cesedini ortadan nasıl kaldıracağını bilmezken düşünür. O sırada bir karga çıkagelir. Bu karga; ölmüş bir diğer karga cesedini toprağı eşerek gömdüğünü adeta Kabil’e pratikte gösterir. Kur’an-ı Kerim’de (el-Mâide 5/31) bu konu anlatılır. Dikkat edecek olursak; burada da “Tanrı/Allah ile hazine/define” arasında bir bağ kurulmuştur. Alevilik inancında Hak/Allah/Tanrı/Rab; insanı kendi sıfatında yarattı. Bu vesileyle “dostun cemali Hakkın cemali-sıfatı” olarak ele alınmıştır. İşte bu temel bilgiyle hakka yürüyen Canın toprağa defin edilen bir define olduğu tespitine varılmıştır.

Peki öyle ise gelin; Eski Yunana gidelim ve dilimizdeki “defin, define” ve hatta “defne yaprağı” sözcüklerine kaynaklık eden Yunancadaki “dáphne” sözcüğünün asıl kaynağına bir göz atalım. Çünkü mitolojilerle süslü Yunanca sözcüklerin kökenlerinin, birer hikayesinin olduğunu artık bilmekteyiz. Ünlü Yunan şairi P. Ovidius Naso (MS.17-18/58-60 yaş); bu konuyu yazıya dökerek şiirleştirmiştir. Yunan edebiyatında önemli bir esin kaynağı olan bu aşk hikayesi, Türk edebiyatında da kendisine yer edinmiştir. Örneğin Melih Cevdet Anday, edebi bir dille konuyu anlatan “Define ile Tanrı” adlı bir şiiri vardır.

Başlayalım: Konu, Yunan tanrılarından Apollon ile Su Perisi Daphne (Dafni) arasında geçen olaylar zincirinde ortaya çıkmıştır. Mitolojik anlatısına göre Tanrı Apollon; Yunan deniz tanrılarından olan Peneus’un kızı su Perisi Daphne’ye aşık olur. Fakat bizim su Perisi, Apollon’u istemez. Düşünün ki; tanrı da olsa bir “eş” olarak, kadın tarafından kabul görmeyebiliyor! Derken bir gün ormanda karşılaşırlar ve Apollon, Dephne’ye saldırır. Korkup kaçan Su Perimiz Dephne, babasından yardım ister. Babası Peneus, kızını hemen oracıkta bir defne bitkisine, ağacına laurus nobilis’e çevirir. 

Apollon bu olay karşısında çok kızar. Defne ağacına yaklaştığında, Onun hala kalp atışlarını duyar. Kendi içindeki aşk ateşiyle, bu defa da defne ağacını yakar. Aşk zaferini kazandığını simgelesin diye, Defne ağacında yapraklı bir dal alarak, başına taç/çelenk yaparak; “Kazanılan zaferlerin simgesi ve onları ölümsüz kılan baştaki zafer tacıdır” diyerek, kendisiyle övünür. 

Güzel bir kokusu olan Defne ağacının yaprakları yaz-kış sürekli yeşildir. Apollon defne ağacını yaktığı için, defne yaprağı yakılarak “tütsü” olarak çağlar içerisinde sürekli kullanılır. O günden sonra Antik Yunanda bu defne ağacı, “başa taç” olarak takılır.

Sonuç yerine şunları sıralayalım: Su Perisi Daphne, Tanrı Apollon’dan kaçarken, ondan kurtulmak için ağaca dönüşür. Topraktan fışkıran bu ağaca *daphne ,*defne adı verilir. Kadın Anadan doğan bebek, zamanı geldiğinde vefat eder ve O; bu defa da Toprak Anaya defin edilir.  Toprağa defin edilen en değerli hazine ise işte bu vefat edendir ki; ailesi ve yakınları için O bir define, hazinedir. Toprak altına gizlenen değerli eşyalara da yine “define” adı verilir. Bu değerli eşyaları çıkarmaya çalışanlara ise “defineci” derler. İşte sözünü ettiğimiz “Defin” ve “Define” sözcükleri Su Perisi Daphne’den günümüze kadar böyle evirilerek gelmiştir. 

Unutmayalım ki; bizler yaşayan birer defineyiz. Ve “defin sıramız gelene” kadar, iyilikler-güzellikler yaparak “defne yapraklı dallardan” başımıza taçlar yapmak için uğraşmalıyız. Ve yaşamımız boyunca öyle dikkat etmeliyiz ki; bencil “definecilerin kirli ellerine” asla düşmemeliyiz! Marifet odur ki; defin edilmeden önceki yaşantımızda, definelik işler yapabilelim! Yoksa yanılıyor muyum?

Hak ile kalın!

Defin, define ve defne yaprağı
Giriş Yap

Dersim Gazetesi ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

Bizi Takip Edin
BEDA